doğum sancısı çekerdi annem
bana her baktığında
gönlünün bağında gökkuşağını
arardık her sabah
evimin kadınları
kederle bakardı
gidenlere /en iyi bildiklerine
tufan sabahlarda
şenlikli ikindilerde
sebepsiz diken üstünde
çok sonradan sezdim ertelenmiş ağlamalarını
gülmeyi kusur saymaya başladığımda
yaşlandıkça sürmeli gözleri bir efkâr
ağıtları hangi dilde söyleme derdiyle
şehre yaklaştıkça sürgün / suskun
kuytularda yakarlardı kınaları, türküleri
zaman hep kaçgöçte
berdel, tilili, çok ölüm…
evimin kadınları
tecavüze uğramaktan korkardı
telaş telaş açılan etekleriyle duvar diplerinde
tuz çevirirlerdi nazar olmasın diye
dünya güzeli çocukları hep darda
aşkı korkudan bilir
ötelerinde erdem, namus, biriktirirlerdi
pürtelaş geçer ödünç yılları evimin kadınlarının
ince bir sızı gibi rüyaları kalır geriye
hiç yaşlanmayan