Skip to main content
Sayı 11 | Haziran 2010

evimin kadınları

doğum sancısı çekerdi annem

bana her baktığında

gönlünün bağında gökkuşağını

arardık her sabah

 

evimin kadınları

kederle bakardı

gidenlere /en iyi bildiklerine

tufan sabahlarda

şenlikli ikindilerde

sebepsiz diken üstünde

 

çok sonradan sezdim ertelenmiş ağlamalarını

gülmeyi kusur saymaya başladığımda

 

yaşlandıkça sürmeli gözleri bir efkâr

ağıtları hangi dilde söyleme derdiyle

şehre yaklaştıkça sürgün / suskun

kuytularda yakarlardı kınaları, türküleri

zaman hep kaçgöçte

berdel, tilili, çok ölüm…

 

evimin kadınları

tecavüze uğramaktan korkardı

telaş telaş açılan etekleriyle duvar diplerinde

 

tuz çevirirlerdi nazar olmasın diye

dünya güzeli çocukları hep darda

 

aşkı korkudan bilir

ötelerinde erdem, namus, biriktirirlerdi

 

pürtelaş geçer ödünç yılları evimin kadınlarının

ince bir sızı gibi rüyaları kalır geriye

hiç yaşlanmayan

 

Leave a Reply