Skip to main content
Sayı 25 | Şubat 2015

Yazarak Hayatta Kalan, Yaralarını Şiirle Saran Bir Şaire; Yaşar Nezihe Bükülmez

YAŞAR NEZİHE BÜKÜLMEZ (17 OCAK 1880 – 5 KASIM 1971)

Yaşar Nezihe Bükülmez, 1880-1971 yılları arasında yaşamış; döneminin sosyal meselelerini yazdığı şiirlerinde hayat hikâyesinin izlerini de sürebildiğimiz, çok yazmış, çok üretmiş bir şairedir. Kendi kendine okula gitmiş, yalnız başına büyümüş, aşkının, kötü giden evliliklerinin, boşanmalarının, çocuk büyütmenin, her şeyin üstesinden tek başına gelmiş; zaman zaman yorulmuş, pes etmeyi düşünmüş ama yazarak hayatta kalmayı başarmış, güçlü bir ses, güçlü bir kalemdir.

Şimdi siperim belâ-yı kahra


Bi-laneyim âşiyan utansın*

Yaklaşık bir yılı aşkın süredir bir televizyon kanalında program yapıyorum. Bir kültür-sanat programı. Mesleğim olan müzisyenlikten ve çevremden dolayı sıklıkla müzisyenleri ağırlıyorum; dansçı, tiyatrocu, yazar, çizer sanatın, edebiyatın farklı disiplinlerinden kişiler de konuğum oluyor. Program, çoğunlukla misafir ettiğim kişinin hayat hikâyesiyle başlıyor; kültür-sanat olaylarını, işimizi gücümüzü, memleket meselelerini konuşsak da dönüp dolaşıyor, yine konuğumun hayat hikâyesine geliyoruz. Biraz da benim merakımdan, ortak noktalar bulma hevesimden. Evet, genelleme yapmak tehlikeli; çevre, zaman, mekân gibi koşullar değiştikçe olayların akışı da değişiyor; fakat “sanatla uğraşma, yalnızca sanat yaparak yaşamını idame ettirme” söz konusu olduğunda çok benzer zorluklar, engeller hikâyenin çatısını oluşturuyor. Ve bu hikâyelerin kahramanları sadece kadınlar olmuyor; özellikle bizim coğrafyamızda “sahneye çıkacağım, şarkı söyleyeceğim, dans edip tiyatro yapacağım, …” diyen heveskâr çoğu kişinin hemen her dönemde küçümsemelere, engellemelere maruz kaldığını biliyor, duyuyoruz. Bu topraklardaki yerleşik algı yüzünden tabii ki: ‘ciddi işler vardır, bir de eğlencelik olanlar; sanat eğlence için, zevk için yapılır.’ Fakat bir de “kadın olarak” sanatla iştigâl etmeye heves ettiyseniz, baskının dozu artıyor, farklı manipülasyonlara maruz kalıyorsunuz: Yazmak, oynamak, şarkı söylemek, dans etmek, … heves ettiğiniz şey her ne ise, aileniz, kocanız, öğretmenleriniz, … tarafından geçici, üzerinde durulması gereksiz bir teferruat olarak görülüyor. Verilen en hafif tepki, yapılan eylemin görmezden gelinmesi ya da bugünün moda esprisi, “yapma demiyorum, yapacaksan hobi olarak yap” dayatmasıyla alaycı bir şekilde hafife alınmak oluyor. Biraz daha ilerisi, üniversite için seçeceğiniz bölüme ailenizin karar vermesi, konservatuar ya da bir başka sanat okulunda okumayı “geleceği olmayan işler” olarak görmeleri, hiç istemediğiniz okullarda okumanız için son noktayı koymaları oluyor. Kararlı davranıp istediğiniz okulu seçebildiyseniz ne âlâ. Ya da farklı meslek okullarında okurken kendinizi sanat faaliyeti yürütebileceğiniz -ve hatta rotanızı değiştirmenize vesile olacak- bir ortamda bulduysanız, şanslısınız. Yoksa hevesiniz kursağınızda, istemediğiniz işleri yaparak hayatınızı sürdürüp gidiyorsunuz. Fakat öyle yaşam öyküleri, kadınlara yaşatılan öyle işkenceler var ki, “bunlar hiçbir şey değil” dedirtiyor insana: Dayak, şiddet, hakaret ve reddedilme, evinden ya da ülkesinden uzaklaştırılma ve hatta öldürülme!

Bu yazıyı bana yazdıran, “sanatla uğraşma, yaratma heveslisi kadınlar”ın hikâyelerindeki “ortaklıklar” oldu. Erkek egemen zihinlerin görmezden gelip yok sayma, kimliksizleştirme, hatta yok etme çabalarına rağmen büyük mücadeleler verip ayakta duran, söz yazan, beste yapan, şarkı söyleyen, sahnelere çıkan kadınların… Yaşadıkları dönem, coğrafya ve çevreler farklı olsa da Yaşar Nezihe, Kantocu Peruz, Roza Eskenazi, Safiye Ayla, Googoosh, Ayşe Şan, Fikret Şeneş, Tülay German, Bergen, Sinem Bacı, … bir şekilde baskıyla, şiddetle karşı karşıya kalmış, bununla mücadele ettikleri gibi seslerine, sözlerine, ürünlerine de isyanlarını yansıtmış kadınların… Haklarında yazılmış yazıları, kitapları, anılarını hayretle, heyecanla okuduğum, aslında okudukça tanımaya başladığım kadınların… Tanıdıkça da inatlarına, inançlarına, duruşlarına saygı duyduğum, hevesime heves katan kadınların…

***

Hayat hikâyelerinden hareketle kadınların yaşadıkları zorlukları, verdikleri mücadeleleri ve üretimlerini anlatacağım yazıların ilkinin kahramanı, 1880-1971 yılları arasında yaşamış kadın şair Yaşar Nezihe.

Hikâyesine geçmeden önce; Yaşar Nezihe’nin, müzikseverlerin ilgisini çekecek bir özelliğiyle başlamak isterim: Pek bilinmez ama kadınların kendine pek de yer bulamadığı Urfa musikî meclislerinde, ironik bir şekilde, en fazla gazeli okunan şairdir İstanbullu Nezihe.[i] Fuzuli’nin gazelleri onun ardından, ikinci sırayı alır. Özellikle Kazancı Bedih’in okudukları (“Sabret gönül eyyâm-ı safâ yâre de kalmaz”; “Mecnûn isen ey dil sana Leylâ mı bulunmaz”, … gibi gazeller) sayesinde sesi, sözü bütün memlekete ulaşmıştır Yaşar Nezihe’nin. Acı ama gerçek, ismi pek de yâd edilmeden, dikkatleri celbetmeden. Bu yüzdendir ki, -mesela- ben de yakın zamanda öğrendim Yaşar Nezihe’nin bu güftelerin sahibi olduğunu.

Yaşar Nezihe’nin Feryâdlarım adlı kitabındaki bazı gazelleri Urfa sıra gecelerinde hâlâ okunmaktadır[ii] :

1. Aşkım ebedîdir erecek sanma zevâle / Dönsem elem-i kahr-ı firâkınla hilâle
(okuyan: Kazancı Bedih; Abuzer Akbıyık, Şanlıurfa Halk Müziği, Şanlıurfa Valiliği Kültür Yayınları, 1999; s. 565, Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, İstanbul, Vatan Matbaası, 1340; s. 177)

2. Gül-ruhlarını gonca-i zibâya değişmem / Endâm-ı dil-ârânızı tûbâya değişmem (okuyan: Kazancı Bedih; Abuzer Akbıyık, age, s. 573, Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 111)

3.
Bir perînin aşkına düştüm çok efgân eyledim / Râz-ı aşkı çok zaman kalbimde pinhân eyledim (okuyan: Kazancı Bedih; Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 206)

4.
Dil-i nâ-şâdımın ne sabrı ne ârâmı kalmıştır / Ne yârin lutfu ne bahtın bana in’âmı kalmıştır (okuyan: Kazancı Bedih; Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 183)

5. Gönül bir bî-vefâ bir âfet-i bî-dâda düşmüştür/ Hülâsâ gayr-ı mümkün gamze-i cellâda düşmüştür (okuyan: Halil Hafız; Abuzer Akbıyık, age, s. 572, Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 187)

6.
Sabret gönül eyyâm-ı safâ yâre de kalmaz / Gam çekme ki vuslat demi ağyâre de kalmaz (okuyan: Kazancı Bedih; Abuzer Akbıyık, age, s. 577, Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 176)

7. Mecnûn isen ey dil sana Leylâ mı bulunmaz / Bu goncaya bir bülbül-i şeydâ mı bulunmaz (okuyan: Kazancı Bedih; Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 193)

8.
Lâyık mı bu hicran ile ömrüm keder etsin / Gelsin melekü’l-mevt beni mahv u heder etsin (okuyan: Tenekeci Mahmut; Yaşar Nezihe, Feryâdlarım, s. 35)

Hakkında yapılan çalışmalarda sıkça dile getirildiği gibi, Yaşar Nezihe’nin zorlu bir yaşam öyküsü vardır. Şiirlerinde[iii] kendi yaşamındaki sıkıntıların her birini lâfı dolandırmadan dile getiren Yaşar Nezihe, yine kendi dizelerinde öfkesini, çığlığını da dünyaya haykırır.

Ben mâder için ederken efgân

Olmakta sema benimle giryân[iv]

1880 yılında Ocak ayının 17’sinde, Silivrikapı’nın Baruthane Sokağı’nda bir virânede doğar Yaşar Nezihe. Kendinden önce bakımsızlıktan, veremden ölen dört kızkardeşinin ardından, yaşaması umuduyla ona “Yaşar” adı verilir. Babası belediye kantarcısı Kadri Efendi’dir, annesi Tatar asıllı Kaya Hanım. Kadri Efendi, “Kaya” ismini beğenmediği için evlendikleri gün karısının adını Edâ olarak değiştirir.[v] Kaya Hanım, beş kız doğurduktan sonra 1886 yılında, daha 25 yaşındayken kızları gibi verem olur, hayata veda eder.

1934 yılında, hazırlamakta olduğu Mazi Cenneti kitabı için kendisiyle söyleşi yapmaya, Aksaray’daki evine gelen Taha Toros’a anlatır hayat hikâyesini.

Yaşar Nezihe ve Taha Toros, Yaşar Nezihe’nin Aksaray’daki evinin önünde. Yıl 1934.

Çocukluğundan başlar;

“Silivrikapı’nın fakir bir sokağında, fırtınanın çatıları titrettiği bir kış gecesinde doğmuşum. Doğduğum gece evimizde damla gaz yokmuş! Annemi altı yaşımda kaybettim. Dört kızı ölmüş bir ailenin tek kızı idim. Yoksulluk içerisinde büyüdüm. Ailemiz, belediyede kantar memuru olan babam sarhoş Kadri Efendi, kötürüm ve yaşlı bir amca ile zalim bir teyzeden oluşuyordu.” [vi]

diye anlatır Yaşar Nezihe. Babası, Yaşar Nezihe’nin doğumundan hiç memnun olmamıştır.

Annesini küçük yaşta kaybetmenin kederi, onu yetişkin biri olduğunda da terk etmez:

“Ben mâder için ederken efgân        / Ben annem için figân ederken

Olmakta sema benimle giryân       / Gökyüzü de ağlıyor benimle birlikte

Artmaktadır iştiyâk-ı mâder              / Artıyor annemin hasreti

Lakin ebedi firâk-ı mâder              /  Fakat bu ayrılık sonsuz

Ya Rabbi yakışmıyordu ölmek        / Ya Rabbi, yakışmıyordu ona ölmek

Ben varken o toprağa gömülmek.” [vii]/ Ben varken onun toprağa gömülmesi

Evde kimse bakamaz ona; teyzesi de yaşlıdır, komşular yıkar, söküklerini komşular diker. Teyzesinden “zalim” diye bahsetse de sanata, edebiyata ilgisi onun sayesinde başlar. Genç yaşta ümitsiz bir aşka, derde düşen teyzesi, beli bükülüp saçları bembeyaz olduğu halde sevgilisini unutamamıştır. Nezihe’ye günler geceler boyu aşk masalları anlatır, şiirler okur:

“Teyzem cahil, fakat hassas bir kadındı. Annemin ölümünden sonra kalbimin bütün muhabbetini ona vermiştim. Geceleri onun kadit dizlerine başımı koyarak dinlediğim masallar, ufku tehayyül ve tahassürümün açılmasına hayli yardım etmiştir.” [viii]

diye anlatır teyzesiyle muhabbetini.

Teyzesi her gece ona eski aşk hikâyelerinden olan “Kerem ile Aslı”yı, “Tahir ile Zühre”yi, “Kamber ile Arzu”yu anlatır. Okuma yazma bilmediği halde bu hikâyelerdeki bütün şiirleri bir kelimesini unutmadan tekrarlar. İşte bu aşk hikâyeleri Yaşar Nezihe’yi çok etkiler. Bunları heyecanla dinlemek için çok geceleri uykusuz geçirir. Bu geceler, sonrasında Yaşar Nezihe’nin yazmasına adeta vesile olur. Fakat yazmasının en önemli motivasyonu elbette kendi yaşamıdır.

Ben yetim evlâdıma nasıl baba oldumsa

Sen de öksüz kızına bir ana olacaktın

Okul yaşı geldiğinde kimse elinden tutup götürmez onu okula. Hatta babası hiç istemez kızının okumasını. Durmaz Nezihe, evden bir minder alarak kendi başına kalkar gider okula: “Ben öksüzüm, beni de okutun,” der öğretmene. Başlar okula başlamasına da, babası öğrenir öğrenmez gelir, döve döve alır küçük Nezihe’yi. Üstelik evden de kovar.

Babasının ona yaptığı bu kötülüğü hiçbir zaman unutamayan Nezihe,“Babam” şiirinde yıllar sonra bile olsa ona olan öfkesini dile getirecektir:

“Ben yetim evlâdıma nasıl baba oldumsa

Sen de öksüz kızına bir ana olacaktın

Ben nasıl bin elemle kahrolup soldumsa

Sen de benim derdimle kahrolup solacaktın.” [ix]

Küçük Nezihe, vefalı bir komşusuna sığınır. Fakat içindeki okuma hırsı öyle güçlüdür ki, beş kuruşu olmadığı halde, dere kenarlarından papatya, ebegümeci tohumları toplayıp aktarlara satarak bir yıl boyunca okula gidecek parayı çıkarır. Ancak bu yolla bir yıl okuyabilir; bir yıl sonra okulu terk etmek zorunda kalır. Yılmaz yine de, kendi kendine kitap okuyacak düzeye gelinceye kadar çalışır. Ne kadar aşk kitabı varsa alır, hepsini okur. Bu arada, komşu kızlarından dikiş nakış da öğrenir. İyi iğne kullanmaktadır. Hayatı boyunca iyi dikiş dikmesi sayesinde geçimini sağlar, tek başına ayakta kalabilir.

Tenha gecelerde beni eyler müteselli

Baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem[x]

Yıl 1896’dır. Babası sokaktan geçen birini, Hilmi Çavuş’u gösterir Yaşar Nezihe’ye; “Seni ona vereceğim,” der. Yaşar Nezihe arada bir karakolun önünden geçer. Birkaç kez göz göze gelir Hilmi’yle. Bir gün bohçacı kadın bir mektup getirir Hilmi’den; “Gonca dehanım, muhabbetli sultanım…” diye başlayan bir mektup. Alacağı yüzlerce mektubun yanında bu ilkinin yeri bir başka olacaktır. Mektuplaşıp dururlar, ancak Hilmi’ye kavuşamaz.[xi] 1934 yılında tanışıp tüm şiir defterlerini teslim ettiği Taha Toros’a defalarca anlattığı bu aşk hikâyesinin kahramanını ömrü boyunca unutamaz:

“Neyleyim ki, kaderimizde onunla bir yuva kurmak yazılı değilmiş! Ama üç defa evlendiğim halde, hatta yaşımın ileri yıllarına vardığı dönemde de onu unutamadım! Yıllar sonra onu bir kerecik görebildim. Bu, ilk ve son konuşmamız oldu. Ben o sırada başkasıyla evliydim. Ağlaşarak birbirimizden ayrıldık. Yıllar sonra, çok aradımsa da bulamadım. Ama hayalinden aldığım ilhamla, pek çok şiir yazdım!” [xii]

Elinle kırdın, ayağınla çiğnedin encâm

O saf emellerimi, aşkımı, muhabbetimi[xiii]

Yaşar Nezihe on altı yaşındayken babasını işten atarlar; iki yıl işsiz kalır Kadri Efendi. Yarı aç yarı tok yaşarlarken ev kirasını ödeyemedikleri için eşyaları sokağa atılır. Perişan yaşadıkları bu dönemde Yaşar Nezihe’nin ağzından kan gelmeye başlar. Babası çareyi kızını evlendirmekte bulur. İlk kocası Atıf Zahir, 27 yaş büyüktür Yaşar Nezihe’den. Yaşar Nezihe’yi ‘çocuğu olmuyor’ diye bir yıl içinde boşayan bu adam, aslında önceki üç evliliğinden de çocuk sahibi olamamıştır.

İlk eşi Atıf Bey’in kendisini terk edip gitmesinin ardından, hak etmediği bu ayrılığa isyan eder; bugünün Türkçesi ile, “elinle kırdın, ayağınla çiğnedin sonunda o saf emellerimi, aşkımı, muhabbetimi,” diyerek derdini kâğıda döker[xiv].

İkinci kocası Mehmet Fevzi Bey’dir. Altı yıllık evliliklerinde ancak altı ay kadar beraber olurlar. Hovardadır ikinci kocası; bir süre sonra âşık olduğu genç bir kızla beraber olmak için eşini ve çocuklarını beş parasız, yüzüstü bırakıp gider. Oğulları Sedat ve Suat açlıktan ölürler, bir tek Vedat sağ kalır. Yıl 1910’dur.

Paramparça olan genç kadın, bir şiirinde küçücükken ölen oğullarına seslenir:

“….
Ey gonca iken hâke düşen nazlı çiçekler         /Ey gonca iken toprağa düşen nazlı çiçekler
Mahvoldu size verdiğim ah bunca emekler / Boşa gitti size verdiğim bunca emekler
Etmez müteselli beni güller kelebekler       /Teselli etmez beni güller, kelebekler
Ağlar sanırım hâlime göklerde melekler / Gökteki melekler bile ağlar sanırım hâlime

Gelmez melekü’l-mevt orda bilmem ki ne bekler.” [xv] / Azrail de gelmez canımı almaya, bilmem ki ne bekler

Eşinin yaptığı ihanet ve sorumsuzluğu Yaşar Nezihe hiçbir zaman affetmez. Beş yıl sonra bir haber alır eski kocasından; ağır hasta olan Mehmet Fevzi, af dilemek için Nezihe’yi yanına çağırmaktadır. Gider Nezihe; fakat beş yıl boyunca çektiği acı, açlıktan ölen iki çocuğunun hayali, onu affetmesine izin vermez. Ve eski koca -belki de affedilmemenin verdiği acıyla- o an hayata gözlerini yumar.[xvi]

Azaplı Geceler
 ‘Izdırap saatlarında zevcimin hayaline’

“Beni pür neş’e görüp sanma şenim             /             Beni keyifli görüp sanma neşeliyim

Yanıyor ateşi firkatle tenim.                         /            Ayrılık ateşiyle yanıyor tenim

Hasret oldum da senin gül yüzüne             /            Senin gül yüzüne hasret oldum fakat

Diken oldum yine halkın gözüne…             /            Yine insanların gözüne battım…

Atarak kûşe-î nisyana beni                        /            Unutulanlar köşesine atarak

Eyledin neş’eye bîgane beni,                         /            Neşeyi unutturdun bana           

Düşün ettiklerini bî vicdan!                        /            Düşün ettiklerini, vicdansız!

Şimdi benden değil Allahtan utan!             /            Şimdi benden değil, Allah’tan utan!

Seni sevmek mi idi isyanım                        /            Seni sevmek miydi isyanım

Ki geçirdin gam ile ezmanım.                         /            Ki tüm zamanlarımı gam ile geçirttin

Gayri git, eyliyorum işte rica                         /            Artık git, rica ediyorum işte

Kalayım derdim ile ben tenha.                        /            Derdimle bir başıma kalayım

Gayri git, katil-i aşk-u emelim                        /            Git artık aşkımın, emellerimin katili

 …

İstemem gayrı çekil git! .. git.                        /            İstemem artık, çekil, git

Durma karşımda çekil, etme sebat             /            Durma karşımda, vazgeç kararından

Edeyim rahat ile terk-i hayat                         /            Rahatlıkla terk edeyim bu hayatı

Olayım hâki siyah içre nihan                        /            Kara toprağa gireyim, gizleneyim           

Seni öldürsün azab-ı vicdan!                         /            Ve seni öldürsün bu vicdan azabı!           

…” [xvii]

Üçüncü evliliği ancak elli gün sürer.[xviii] Hikâyeci, gazeteci ve tahrirat kâtibi Yusuf Niyazi Bey’dir üçüncü kocası; yıllar önce nişanlanıp ayrılmışlardır fakat Niyazi Bey yine talip olur Nezihe’ye. İlk iki evliliği çok acı vermiş olsa da bir kez daha şansını denemeye karar verir, “üçüncü kez de olsa talihimi deneyeyim,” der Nezihe:

“Hay demez olaydım! … Niyazi’nin görev yeri olan Cide’ye gitmek üzere İstanbul’dan vapura bindik. Adam daha vapurda iken çapkınlığa başladı. Cide’ye vardığımızın on ikinci günüde evvelce boşadığı iki kadını eve getirdi. Gayet soğukkanlı bir dille, ‘Hep birlikte otururuz!’ dedi. Nikâhlandığım 10 Temmuz günü ben onun onuncu karısıymışım da haberim yokmuş! Ancak elli gün dayanabildim. İstanbul’a dönüp mahkemeye başvurdum. Adam, boşamam boşamam, diye tutturdu. Zar zor boşanabildim.” [xix]

Üç evliliğinde de rahat bir nefes alamaz Nezihe; hepsi hayal kırıklıklarıyla sona erer. Her seferinde gururu incindiği, psikolojisi alt üst olduğu gibi, hayatla, geçim derdiyle de baş etmek zorunda kalır.

Bu aciz iğne elimde önümde bir gergef

Kuru bir ekmek için muttasıl seyrederim[xx]

19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başları için düşünüldüğünde; Yaşar Nezihe’nin çoğunlukla ilerici bir tavır aldığı, zorluklar karşısında kolay kolay pes etmediği söylenebilir. Kumalığı reddetmiş, bu yüzden üçüncü evliliğini sona erdirmiştir. Oğlu Vedat’la başbaşa kaldığı hayatın tüm zorluklarıyla tek başına mücadele eder. Gergef işleyerek, dikiş dikerek Esirgeme Derneği’nde, Kızılay’da, Şark Eşya Pazarı’nda, Darphane’de yıllarca çalışır, evini geçindirir. Aynı zamanda, savaş yıllarında, okuma yazma bilmeyen kadınların kocalarından, çocuklarından, kardeşlerinden gelen mektupları okuyarak, o kadınlar adına cepheye mektup yazarak geçimini sağlar:

“Ömrümde ‘oh’ dediğim bir gün bilmiyorum. İki kez intihara kalkıştım. Ama hep yavrum gözümün önüne geldi, vazgeçtim… Gergef başında, gözlerimin nurunu döktüm.” [xxi]

“Bu aciz iğne elimde önümde bir gergef / Bu işe yaramaz iğne elimde, önümde bir gergef
Belâya mihnete, âlâma gönlüm oldu hedef / Sıkıntıya, eziyete, elemlere gönlüm oldu hedef
Kuru bir ekmek için muttasıl seyrederim / Kuru bir ekmek için öyle beklerim
Belâ-yı kahr-ı maîşetle kahrolur giderim.” [xxii]/ Ömrün kahır belâsıyla kahrolur giderim

Tüm bu yaşadıklarının sembolü olarak Soyadı Kanunu çıkınca (21 Haziran 1934) “Bükülmez” soyadını alır. Fakat bu onun için yüzeysel bir şeydir; gerçekte öyle hissetmez:

“Bakıp da soyadıma, sanma bükülmüyorum,

Felek, cefâlarıyla, gençken büktü belimi![xxiii]

Yaşar Nezihe’nin gençlik yıllarına denk düşen 2. Meşrutiyet döneminde gazete ve dergilerde yer almaya başlayan kadın edebiyatçılar, kendilerine ait mecmualar çıkarmanın yollarını aramaya başlarlar. Aralarında edebiyat dünyasındaki bu yeni hareketlenmeden etkilenen, fakat okullarda okuma fırsatından yeterince yararlanamayan kadınlar da vardır. Bunlardan biri de Yaşar Nezihe Bükülmez’dir.[xxiv] İlk şiirinin Malumat’ta yayımlanmasından kısa bir süre sonra devrinin birçok gazete ve dergisinde, özellikle kadın mecmualarında şiirleri yayımlanır. Terakki Gazetesi’nde 1901 yılında yazmaya başlar. Hanımlara Mahsus Gazete’nin sürekli yazarlarındandır. Sabah, Menekşe, Kadın Yolu ve Kadınlar Dünyası (Kadınlar Dünyası dergisi adeta onun şiirlerinin daimi adresine dönüşür; derginin 124. sayısının kapak resmi, “Büyük Şaire Yaşar Nezihe Hanımefendi” başlığı ile şaireye aittir.[xxv]) gibi dergilerde de şiirleri çıkar.

Kadınlar Dünyası’nın 124. sayısının kapağında, Yaşar Nezihe’nin fotoğrafı yer alır.

1913’te Nuriye Ulviye Meylan’ın kurduğu Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin yayın organı Kadınlar Dünyası’nda üyelerin peçesiz fotoğrafları yayımlanmaya başlar. Yayımlanan ilk fotoğraflardan birinin sahibi de şair Yaşar Nezihe’dir.[xxvi]

İlk peçesiz fotoğraf Yaşar Nezihe’ye aittir. Fotoğraf Zehra Toska’nın dia arşivinden.

Elimde iğne kalem var da ben de muhtâcım

Yetim vedad’ım ile kırk sekiz saattir açım

I. Dünya Savaşı’nı kucağındaki bebeğiyle kimsesiz ve yoksul karşılayan Yaşar Nezihe, elindeki iğne iplikle yaşam mücadelesi verirken fakiri daha da fakirleştiren yönetenlere seslenir:

“Mahalleden iki gündür verilmiyor ekmek

Kolay değil gece gündüz bu açlığı çekmek

Zavallı milletin aç karnı dört buçuk senedir

İaşe mes’elesi hallolunmuyor bu nedir…

Satıldı evlerin eşyası hep bir ekmek için

Ne yaptı millet acep bu azabı çekmek için

Kiminde kalmadı yatmak için yatak yorgan

Doyunca bulmadı birçokları yazık kuru nân

Şaşırdı yollarını genç kadınlar oldu zelil

Eden bu milleti açlıktır hep bu rütbe sefil

Sokak sokak kadın erkek çoluk çocuk dilenir

Görünce bunları bir yâre dilde tazelenir

Mahalle ekmeği çıkmazsa iş fenalaşıyor

Çoluk çocuk dökülüp yollara aç ağlaşıyor

O gün hamur çamur ekmekler on beşe satılır

Paran da yoksa yetim yavrularla aç yatılır

Elimde iğne kalem var da ben de muhtâcım

Yetim vedad’ım ile kırk sekiz saattir açım

Çalışmak isterim iş yok, bu hâle hayrânım

Bu aç yetime bakıp ağlarım perişânım

Vatan harâbe fakir millet aç sefil uryân

Bugün düşüncesi halkın biraz kömür ile nân…” [xxvii]

Amele Cemiyeti’ne üye olan Yaşar Nezihe, ilk 1 Mayıs şiiri yazan şairedir.[xxviii] Şiir,  dönemin işçileri, yazar-çizerleri arasında çok konuşulur, çok ses getirir:

1 Mayıs

“Ey işçi

Bugün hür yaşamak hakkı seninken

Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.

Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin

Kalbinde niçin yok ona karşı bir kin?” [xxix]

Kızıl Güller

“Sevmedim gülleri bu yıl da yine

Öyle gül isterim ki gülmelidir.

Bana “kardeşlik” hissi vermelidir

Koklamak güçtür hârı gül yerine …” [xxx]

Feryâdım ederse halkı bizar

Bundan bana ne cihan utansın[xxxi]

Yaşar Nezihe, Aydınlık’ta şiir yazması, Amele Cemiyeti’ne üye olması, grevlere destek vermesi yüzünden 3 Haziran 1341 (1925) günü komünistlik suçlaması ile gözaltına alınır. “On iki kişinin tutuklandığı” şeklinde belirtilen haber Cumhuriyet’te “Mevkuf Komünistler” başlığı adı altında çıkar. Şairenin gözaltına alınmasına dair bugüne kadar değişik sebepler öne sürülür. Taha Toros, Mazi Cenneti’nde bu tutuklanmanın sebebi olarak şairenin  “yaslı şiirlerinin yanlış yorumlanması” olduğunu iddia eder.

Açlıktan şikâyet için 1920’lerde Ankara’ya çektiği telgraf dolayısıyla Yaşar Nezihe’nin tevkif edildiği de rivayet edilir: Kırk beş yıl memurluk yaptıktan sonra 1912 yılında koleradan ölen babasından kendisine 45 kuruş maaş bağlanması üzerine Yaşar Nezihe bu komik maaşı gazetelere mektup göndererek protesto etmiş, bir yıl sonra şiirleri ve bu yazılar nedeniyle hakkında soruşturma açılmıştır. Söz konusu mektuptan bir bölüm:

“Pederim kırk sene Şehremâneti Kantar İdaresi’nde hizmet etmiş, kırk sene Emanet, pederimin yüzde beş kuruş maaşından takaü diye kesmiş. Üç yüz yirmi yedi senesi bir kolera gelip pederimi karargâh-ı ebedîsine götürdü. Pederin tekaüdiyesinden Emânet bana kırk iki buçuk kuruş tahsis etti. Bu kırk iki buçuk kuruşun bu kadar senedir her ay kırk beş parasını kat’ ederler. Bu seksen beş para da arkaya bırakacağım evlâdım için ihtiyaç parası mıdır, nedir bilmem. Gümüş para zamanında bu parayla hâne kirası veriyordum. Şu gün hânemin kirası dört liradır. Emânet kağıt para olarak 42.5 kuruş, kırk on beş de para veriyor. Bu para ile bu hayatı sürüklemek mümkün değil. İhtiyar bir kadınım, evvelki gibi çalışamıyorum. Gözlerim görmüyor. Yağsız en kuvvetli makineler bile işlemez. Hayatım daima açlık ve acılar içinde geçiyor. Açlık alçaklık değildir. Uzun müddet bu hâle tahammül mümkün değil. Bir gün haber-i vefâtım işitilirse açlıktan öldüğüme herkesin vicdanı emin olsun.” [xxxii]

Taha Toros’un belirttiği üzere, daha sonra bu soruşturma konusu, ülkemizde kadın haklarının ilk savunucularından olan kadın yazarımız Nezihe Muhittin’in ilgisiyle kapatılır.[xxxiii]

Ayrıldı ebed işte elimden tutan eller

Yârimle efûl etti o en tatlı emeller[xxxiv]

Cumhuriyet döneminin ilk önemli kadın şairi olarak anılan Yaşar Nezihe, en son şiirini “Ölmüş Emeller” adıyla yazar:

“Kim derdi felek aksine böyle dönecekti       / Kim derdi talihin böyle döneceğini      

Necm-i emelim hâke düşüp sönecekti        / Emel yıldızımın toprağa düşüp söneceğini

Ayrıldı ebed işte elimden tutan eller       / Ayrıldı işte sonsuza dek elimden tutan eller

Yârimle efûl etti o en tatlı emeller” [xxxv]       / Yârimle birlikte battı o en tatlı emeller

dizelerinden anlaşılacağı üzere beklentilerini yitirdiği vakit şiir yazmayı da terk eder. Edebiyat alanına sayısız şiir, gazel ve şarkılar bırakan Yaşar Nezihe 5 Kasım 1971’de yaşamını yitirir. Ölmeden önce son isteği olan, çocukluğunun geçtiği sokağa kendi adının verilmesi hâlâ yerine getirilmemiş bir vasiyetten öteye gitmez.[xxxvi]

***

Yaşar Nezihe… Daha doğduğu gün yoksullukla, açlıkla mücadele etmek zorunda kalan; annesiz, kardeşsiz, bir başına kendini büyütüp yetiştiren, kendi kendine okuma yazmayı öğrenip gencecik bir kadınken şiirler yazmaya başlayan; babayla, kocayla, devletle başı hep belâda olan, fakat bu “erkek dünya”yla kavga etmekten, mücadeleden vazgeçmeyen, kocalarını, devleti sert ve alaycı bir dille eleştiren; yaşadığı her şeyi tüm açıklığıyla, samimiyetiyle, başına geleceklerden korkmadan kağıda döken, elinden bir an olsun kalemi bırakmayan Yaşar Nezihe… Yazarak hayatta kalmayı başaran, yazarak yaralarını saran bir kadın… “Şimdi siperim belâ-yı kahra / Bi-lâneyim âşiyan utansın” diyerek öfkesiyle ayakta duran, hayata direnen bir ilham kaynağı şaire…

KAYNAKÇA

Abacı, Tahir. Bestelenmiş Şiirler. İstanbul: İkaros Yayınları. 2013.

Abdaloğlu, Berfin. “Çoğul Şiirlerin Gölgesinde Tekil Bir Kadın: Yaşar Nezihe.” blog.radikal.com.tr, 29.04.2013 tarihinde erişilmiştir. http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/cogul-siirlerin-golgesinde-tekil-bir-kadinyasar-nezihe-20989

Kırılmış, İlknur Tatar. “İlk Sosyalist Kadın Şair, Yaşar Nezihe Bükülmez mi?”, Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. 8(4). (Fall 2009). http://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi21/92-kirilmistatarilknur1454%28Duzeltme%29.pdf

Kırılmış, İlknur Tatar. “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez.” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1). (2012). s. 70-84.

Macit, Muhsin. “Urfa Sıra Gecelerinde ve Musiki Meclislerinde Okunan Gazellerin İşlevi”, Millî Folklor. 87. (2010).

Osmanağaoğlu, Eren. “Şiirde Bir Hayalet Dolaşıyor”, http://artalan.blogcu.com/yasar-nezihe-hanim/5533394

Öztürk, Çelebi. “Yaşar Nezihe Bükülmez’in ‘Gül Ruhlarını Gonca-i Zibaya Değişmem’ İsimli Şiirinin Tahlili.” Dizelerin Sesi. Edebiyat Ufku. 54. (Eylül 2013).

Polat, Abdullah. “Yaşar Nezihe Hanım ve Feryatlarım, Gazelleri Dışındaki Şiirleri”  Lisans Tezi.

Toros, Taha. Mazi Cenneti. İstanbul:İletişim Yayınları. 1992.


*Yaşar Nezihe’nin “Utansın” şiirinden.

Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Şimdi kahır belâsına karşı durmuşum; evsiz barksızım, bundan kuş yuvası utansın.

[i]Tahir Abacı Bestelenmiş Şiirler kitabında da söz eder; Yaşar Nezihe’den ilk bahseden ve bir bakıma onu yeni kuşaklara tanıtan kişi A. Cerrahoğlu’dur (asıl adı Kerim Sadi). Yaşar Nezihe’den söz ettiği kitabın adı Türkiye’de Sosyalizm (1848-1925)’dir. (İstanbul: Çığ Yayınları, 1966)

Hüsrev Hatemi’nin Çelebi Bizi Unutma adlı eserinde (İstanbul: İşaret Yayınları, 1990) ve Taha Toros’un 1934 yılında Yaşar Nezihe’yle yaptığı söyleşinin de yer aldığı Mazi Cenneti (İstanbul: İletişimYayınları, 1998) kitabında Yaşar Nezihe hakkında ayrıntılı bilgi vardır. Bunlara Yaşar Nezihe’nin gazellerini bir incelemeyle birlikte yayımlayan İbrahim Halil Çelik’in, Yaşar Nezihe Hanım – Hayatı, Sanatı, Gazelleri (Şanlıurfa: Dal Yayıncılık, 1987) çalışması da eklenebilir.

[ii] Prof.Dr.Muhsin Macit, “Urfa Sıra Gecelerinde ve Musiki Meclislerinde Okunan Gazellerin İşlevi,” Millî Folklor 87, (2010).

[iii]Yaşar Nezihe’nin Bir Deste Menekşe (İstanbul: Cihan Matbaası, 1331) ve Feryâdlarım (İstanbul: Vatan Matbaası, 1340) adlı iki şiir kitabı vardır.

[iv]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Ben annem için figân ederken gökyüzü de benimle birlikte ağlamakta.

[v]Aynı şey Yaşar Nezihe’nin başına da gelir: İlk eşi Atıf Zahir, ona anne babasının koyduğu Yaşar Zeliha ismini beğenmez, Yaşar Nezihe’ye çevirir. Kadınlar kendi isimlerinin üzerinde bile hak sahibi değildir.

[vi]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.130.

[vii]Yaşar Nezihe Bükülmez, Bir Deste Menekşe, (İstanbul: Cihan Matbaası, 1331), içinde İlknur Tatar Kırılmış “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi 4(1), (2012), s. 99.

[viii]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.133

[ix]İlknur Tatar Kırılmış, “İlk Sosyalist Kadın Şair, Yaşar Nezihe Bükülmez mi?”, Turkish Studies, International Periodical Forthe Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 4(8),( Fall 2009), s. 1859.

[x]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Sessiz gecelerde beni teselli eden baykuşun sesini divane bülbülün sesine tercih ederim.

[xi]Taha Toros’un yazdıklarından anladığım kadarıyla (a.g.e., s. 136); Yaşar Nezihe on altı yaşındayken babasının işten atılması, Kadri Efendi’nin iki yıl işsiz kalması, bir ara ev kirasını ödeyemedikleri için eşyalarının sokağa atılması, Yaşar Nezihe’nin istemediği bir evliliğe mecbur kalmasına sebep olur. Babası tarafından, kendinden 27 yaş büyük olan bir evkaf kâtibiyle, Atıf Zahir’le evlendirilir. Tahminimce Hilmi Çavuş’a kavuşamayışı bu yüzdendir.

[xii]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.135.

Yaşar Nezihe’nin gazellerinin pekçoğu Hilmi Çavuş için yazılmıştır sanki. Çelebi Öztürk’ün Edebiyat Ufku’nda, “Dizelerin Sesi” köşesinde yaptığı bir şiir tahlilinde de bunun izlerini görürürüz. “Yaşar Nezihe Bükülmez’in ‘Gül Ruhlarını Gonca-i Zibaya Değişmem’ İsimli Şiirinin Tahlili”, Edebiyat Ufku, 54, (Eylül 2013).

“gül ruhlarını gonca-i zibaya değişmem

endamı dîlâranızı tubaya değişmem.

virane nişîn olsam, emin ol ki seninle

ben meskenimi tarımı balaya değişmem.

tenha gecelerde beni eyler müteselli,

baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem.

peymane’i sem nûş ederim saki-i gamdan

bir katresini bir dolu sahbâya değişmem.

sen naz ile gözler süzüp ettikçe tebessüm

bir handeni vallahi bu dünyaya değişmem.

Zaman: Şairin, bir varlığa aşk derecesinde bağlı olduğu bir zaman söz konusudur. Tahminimizce şiirde sevgili gibi tasvir edilen o varlık zabit olan Hilmi Çavuş’tur. Gazel türünde yazılan şiirin bütün dizeleri incelendiğinde, aşk derecesinde bağlılıktan ileri gelen bir sevgi gözlenmekte, sanki uzaktan uzağa bir aşk yaşanıyormuş hissi uyandıran ve bu sevgiden kaynaklanan bağlılık, üzüntü ve kederin geniş zamana yayılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim tüm dizelerde bu bağlılık ve sevgi açıkça görülmekte, bunun da yaşamı boyunca bir kez aşık olduğu Hilmi Çavuş’a duyulan sevgi ve bağlılık olduğu anlaşılmaktadır.

Mekân: Şiirdeki mekân aslında şairin kalbidir. Beyitlerin ikinci mısralarında aşk derecesinde bağlı olduğu varlığa karşı hissedilen duygularının açığa vurulduğu görülüyor. “Endamı dîlâranızı tubaya değişmem./Ben meskenimi tarımı balaya değişmem./Baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem./Bir katresini bir dolu sahbâya değişmem./Bir handeni vallahi bu dünyaya değişmem.” seslenişi bu düşüncemizi güçlendirmektedir. O varlığa karşı duyulan hislerin yoğun şekilde yer aldığı bu mısralar, mekânın şairin kalbi olduğunu bize göstermektedir.

İnsan: Şiirdeki insan şairin kendisidir. Şair yaşamı boyunca acı çekmiş, yaptığı üç evlilikte mutlu olamamış bir insandır. Hayatında ilk ve son olarak Hilmi Çavuş adında bir Zabit’e aşık olmuş, ancak onunla evlenememiştir. Üç çocuğu olmuş ikisini kaybetmiştir. Onu yaşama bağlayan, hayatta kalan tek çocuğudur. Beş beyitten oluşan şiirin tüm dizelerinde şairin hissiyatı açık bir şekilde ortaya çıkmakta, bu da şiirdeki insanın şairin kendisi olduğunu göstermektedir. Şiirde insan olarak karşımıza çıkan şairin ‘Ben’ duygusunun şiire aynı zamanda lirizm katarak anlama derinlik kazandırdığını görüyoruz.”

[xiii]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Elinle kırdın, ayağınla çiğnedin sonunda o saf emellerimi, aşkımı, muhabbetimi.

[xiv]İlknur Tatar Kırılmış, “İlk Sosyalist Kadın Şair, Yaşar Nezihe Bükülmez mi?”, Turkish Studies, International Periodical Forthe Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 4(8),( Fall 2009), s. 1859.

[xv]İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), ( 2012), s. 70-84.

[xvi]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.137.

[xviii]İlk evliliği bir yıl, ikincisi altı yıl sürmüştür.

[xix]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.138.

[xx]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Bu işe yaramaz iğne elimde, önümde bir gergef; kuru bir ekmek için öyle beklerim.

[xxi]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.139.

[xxii] Yaşar Nezihe Bükülmez, Feryâdlarım, (İstanbul: Vatan Matbaası, 1340), s. 110-112 içinde İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012).

[xxiii]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.133.

[xxiv]Berfin Abdaloğlu, “Çoğul Şiirlerin Gölgesinde Tekil Bir Kadın: Yaşar Nezihe”, Mor Lakırdı, blog.radikal.com.tr, 29.04.2013 tarihinde erişilmiştir.

[xxv]Yaşar Nezihe Bükülmez, “Kapak Resmi”, Kadınlar Dünyası 124(1), (1913) içinde İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012).

[xxvii] Yaşar Nezihe Bükülmez, “Ekmek Kömür İ̇htiyacı”, Nazikter 20(1), (1918) içinde İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012).

[xxviii] Doğu, Pınar; “Nezihe Hanım ve 1 Mayıs Şiiri”, http://t24.com.tr/yazarlar/pinar-dogu/nezihe-hanim-ve-1-mayis-siiri,6618; 1 Mart 2015 tarihinde blog’dan alınmıştır.

[xxix]Yaşar Nezihe Bükülmez, Feryâdlarım, s. 377 içinde İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012).

[xxx] Yaşar Nezihe Bükülmez, Feryâdlarım, s. 415 içinde İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012).

[xxxi]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Feryâdım insanları bıktırıp usandırıyorsa bundan bana ne, dünya utansın.

[xxxii]İlknur Tatar Kırılmış, “Şair Bir Halk Kızı Yaşar Nezihe Bükülmez,” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4(1), (2012), s. 78.

[xxxiii]Taha Toros, Mazi Cenneti, (İstanbul: İletişimYayınları, 1992), s.140.

[xxxiv]Günümüz Türkçesi ile (yaklaşık): Ayrıldı işte sonsuza dek elimden tutan eller, yârimle birlikte battı gitti o tatlı emeller.

[xxxv]Abdullah Polat, Yaşar Nezihe Hanım ve Feryatlarım, Gazelleri Dışındaki Şiirleri, lisans tezi, s.8.

[xxxvi]Berfin Abdaloğlu, “Çoğul Şiirlerin Gölgesinde Tekil Bir Kadın: Yaşar Nezihe”, Mor Lakırdı, Radikal Blog; 29.04.2013 tarihinde erişilmiştir.

Leave a Reply