Bu yazıyla, dijital feminist aktivizm üzerine yapılan tartışmalar ışığında, 2017 yılında ABD’de ortaya çıkan ve bütün dünyada ses getiren bir feminist etiket eylemliliği olarak #MeToo (Ben de) incelenecektir. #MeToo örnek olayı ve ardından ABD içerisindeki cinsel taciz tartışmaları üzerinden, bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal hareketler için sundukları olanakları ve bu hareketlerin sınırlarını ele alınacaktır. Yazar, bu yazıyla #MeToo’nun hem ABD hem de dünyada özelinde ciddi bir feminist tartışma ortamı ve canlanma yarattığını savunuyor. Ayrıca #MeToo örnek olayının ışığında, yazar günümüzde internetin her yerdeliğinin kadınlara zamanın ve mekânın ötesinde hareket etme fırsatı tanıdığını ve böylece farklı yerellerde yaşanan kadın/lık deneyimlerinin daha çok görünürlük kazandığını iddia ediyor. Fakat aynı zamanda bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal eşitsizlikler ve güç ilişkilerinden ne kadar muaf olduğuna dair sorular soruyor. Bu sorular çerçevesinde de #MeToo’nun var olan haliyle demokratik feminist bir diyaloğa alan açıp açamayacağının hala tartışmalı olduğuna dikkat çekerek yazıyı sonlandırıyor.
Benim annem bir hayatta kalan.
Küçük bir kız çocuğu olarak hiçbir zaman söyleyemeyeceği sözler
kızları için duyduğu sevgiye dönüştü.
Benim kız kardeşim bir hayatta kalan.
Başta kelimeleri nasıl dile getireceğini bilmiyordu,
çünkü bu kelimeleri dile getirebileceğinin farkında değildi.
İkisi de sadece çocuktular,
ama çocukların bile sesi vardır.
Onları dinleyin,
Çünkü kelimeler bazen o kadar belli belirsizdir ki
Sonsuza kadar konuşulmadan kalabilirler.
8 Ekim 2018, Yale Üniversitesi, New Haven.
Giriş
2011 yılında Arap coğrafyalarında ortaya çıkan ayaklanmaların ardından, internetin ve sosyal medyanın toplumsal hareketler üzerindeki rolünü anlamak için birçok çalışma yapıldı. Bu çalışmalar genellikle, teknoloji çağında kitlelerin sokaklara dökülmesinde dijital ortamlardaki eylemlerin rolünün ne olduğu, toplumlara artık bloggerlar ve Twitter fenomenlerinin mi yön vereceği ve otoriter/leşen rejimlerde sansür ve denetim mekanizması olarak da işlev gören internetin ifade özgürlüğüne ne kadar katkıda bulunduğu veya bulunabileceği gibi sorular etrafında şekillendi. Her ne kadar bu alandaki tartışmaları feminist teori ve pratik üzerinden okuyan çalışmaların sayısı gittikçe artsa da feminist bloggerların, web sitelerinin, online imza kampanyalarının ve sosyal medyadaki etiket eylemlerinin harekete etkisine dair daha çok tartışma yürütmeye ihtiyaç olduğunu rahatça ifade edebiliriz. Bu yazıyla, dijital feminist aktivizm üzerine yapılan tartışmalar ışığında 2017 yılında ABD’de ortaya çıkan ve bütün dünyada ses getiren bir feminist etiket eylemliliği olarak #MeToo’yu (Ben de) inceleyeceğim. Bu bağlamda bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal hareketler için sundukları olanakları ve bu hareketlerin sınırlarını ele alacağım. Bu yazının konusu olan #MeToo eylemliliği kapsamında özellikle gündeme gelen çoğulculuk, strateji ve örgütlenme gibi meseleler yazının da odak noktalarını oluşturuyor. Yazıda son olarak, #MeToo’yla birlikte ortaya çıkan dijital feminist eylemliliğin hem etkisini hem de sınırlarını ortaya koyması bakımından önemli bir dönemeç niteliği taşıdığını düşündüğüm Yargıç Brett Kavanaugh’nun ABD Yüksek Mahkeme adaylığına referansla ortaya çıkan cinsel taciz tartışmalarını inceleyeceğim.
Yazı boyunca dijital aktivizmi geniş bir çerçeveden, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak dijital ortamda üretilen her türlü söz ve eylem olarak ele alacağım. Bu açıdan dijital feminist aktivizm derken dijital dünyanın imkânlarını kullanarak hem yeni feminist söz ve eylem üretme biçimlerini (feminist blog’lar, e-mail bombardımanları, sosyal medyada bilinç yükseltmek için yapılan etiket kampanyaları gibi) hem de yine dijital dünyanın araçlarını kullanarak geleneksel eylem biçimlerini desteklemeyi (sokak eylemleri, grev, boykot gibi eylemlere çağrı yapmak gibi) kastediyor olacağım. Ayrıca yazıda #MeToo’dan bahsederken hem Tarana Burke ve diğer aktivistlerin öncülüğünde devam eden cinsel taciz, saldırı ve tecavüzden kurtulan kadınlarla dayanışmayı esas alan, kendi web sitesi ve eylem planı olan Me Too Movement’ı (Me Too Hareketi) (https://metoomvmt.org/) hem de 2017 yılında #MeToo etiket eylemliliğiyle cinsel taciz, saldırı ve tecavüzü gündeme getirmeye çalışan ABD’deki genel cinsel şiddet karşıtı tartışmaları kastediyor olacağım.
Dijital Feminist Aktivizmin İmkânları ve Sınırları Üzerine Teorik Bir Çerçeve Denemesi
Bugün internetin bizlere sağladığı e-mail, World Wide Web (www) üzerinden erişilen siteler ve sosyal medya ağları hem insan topluluklarının hem de toplumsal hareketlerin iletişim ve eylemlerini etkileyip dönüştürüyor ve yeni eylem biçimlerinin de ortaya çıkmasını mümkün kılıyor (English ve Irving, 2015). Dijital dünyanın oluşturduğu bu yeni formlar üzerine yapılan tartışmalar ise feminist hareketlerin ve eylemlerin bugünkü varoluş koşullarını anlamak için oldukça önemli bir noktada duruyor (Van Laer ve Van Aelst, 2010; English ve Irving, 2015; Baer, 2016; Clark, 2015). Çünkü bilgi ve iletişim teknolojileri sadece insan topluluklarının tekil iletişimlerini değil aynı zamanda ortak bir amaç uğruna bir araya gelme kapasitesini de etkiliyor (English ve Irving, 2015).
Bu açıdan, Van Laer ve Van Aelst (2010) internetin özellikle toplumsal hareketlerin eylem repertuvarları üzerindeki etkisini anlamaya çalışırken, faydalı olduğunu düşündüğüm iki kategori üzerinden ilerler. Bu kategorilerden ilki tamamen dijital araçları kullanan, hackleme, online imza kampanyaları, muhalif websiteleri veya e-mail bombardımanları gibi yeni online eylemlerdir. İkinci kategoriyse internetin erişim gücünden yararlanıp geleneksel olarak var olan sokak eylemleri, grev, boykot gibi kolektif eylemleri yaymaya ve desteklemeye yardımcı olan dijital eylemlerden oluşur. Fakat Van Laer ve Van Aelst’e (2010) göre online ve offline dünyanın iç içe geçtiği bu çağda bu iki hareket alanını birbirinden bağımsız olarak ele almak yerine bu alanların birbirini nasıl etkilediği ve dönüştürdüğü üzerine düşünmemiz gerekir. Bu açıdan, Türkiye’de 2011 yılında internet yasaklarına karşı düzenlenen sokak eylemleri[2] ya da 2018 yılında bir protesto sırasında İsrail askerini tokatlamasının ardından hapse atılan Ahed Tamimi’nin serbest bırakılması için yürütülen online kampanyalar[3] bu iki alanın nasıl birbirinden beslendiğini gösteren örneklerden sadece ikisidir. Bu çerçeveden yola çıkarak, Van Laer ve Van Aelst (2010) internetin toplumsal hareketlere sunduğu en büyük avantajın, aktivistlere zaman ve mekânın ötesinde bir alanda hareket etme imkânı tanıyarak aktivistlerin etkileşimlerini mekândan bağımsız olarak sürekli kılması olduğunu tartışırlar.
Bu tartışmanın feministler için ne anlama geldiğini tartışırken Baer (2016), öncelikle neoliberal ideolojinin bugün örgütlü kurtuluş fikri yerine empoze ettiği bireysel kahramanlık hikâyelerinin, feminist hareket için de bir çözülme riski yarattığını iddia eder. Baer (2016), örgütlerin yerini hızla feminist ikonlara bıraktığı günümüzde, sürekli bir feminist aktivizmin ve örgütlenmenin zorluğuna ve bu durumun feminizmin aktörlerinin ve taleplerinin belirsizleşmesine yol açtığına dikkat çeker. Ancak Baer’e (2016) göre kadınların neoliberalizmin hem bireylere hem örgütlenmelere dayattığı güvencesizliğe karşı bugünün bilgi ve iletişim araçlarıyla direndiğine de şahit oluruz. Örneğin, kadınların interneti kullanarak örgütlediği SlutWalk, FEMEN ve Pussy Riot gibi eylemlerin ortak noktasının örtünme/örtünmeme, mutaassıplık/çıplaklık, başörtüsü takma/takmama gibi kadın bedenini hedef alan ikiliklere karşı bugünün araçlarıyla örgütlenen kolektif karşı çıkışlardır (Baer, 2016).
Baer (2016) interneti kullanan bu hareketleri incelerken dijital feminist aktivizm tartışmasını ve bu eylem tarzının feminist hareket açısından ne anlama geldiğini ele alır. Dijital feminist aktivizm olarak da tanımlanan, dijital ortam aracılığıyla feminist söz ve eylem (etiket –hashtag– hareketi, imza kampanyası, bloggerlık vs.) üretmenin Baer’e (2016) göre en büyük avantajı farklı yerellerde yaşanan kadın/lık deneyimlerinin ulusaşırı bir boyut kazanıp daha çok görünür hale gelmesidir. Baer (2016) bunun aynı zamanda feminist fikirlerin topluma nüfuzunu da kolaylaştırdığını savunur. Yine bu alandaki diğer tartışmalar, dijital feminist aktivizmin internetin sağladığı anındalık, depolama, görünürlük ve erişilebilirlikle feministlerin hızlıca bir araya gelmesini ve feminist hareketin ve gündemin yayılmasını sağladığını iddia eder (Clark, 2015). Aynı zamanda, internetin sağladığı çoğulcu ortamın da feminist hareketi demokratikleştirdiği savunur (Clark, 2015).
Öte yandan, Van Laer ve Van Aelst (2010) dijital dünyanın kolektif eylemleri nasıl sınırlayabildiğine de dikkat çeker. 2010 yılında yazdıkları makalede Kuzey Amerika’da %75 oranında olan internet kullanımının Afrika’da çarpıcı bir şekilde %5 olduğundan bahsederken, bunun internete erişim bakımından büyük bir eşitsizlik anlamına geldiğini söylerler (Van Laer ve Van Aelst, 2010). Birleşmiş Milletler’in 2018 yılında yayımladığı bir rapora göreyse 3,9 milyon insanın -ki bu rakam dünya nüfusunun yarısından fazlasına denk gelmektedir- internete erişimi yoktur ve dijital eşitsizlik olarak tanımlanan bu durum özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır.[4] Bu eşitsizlik aynı zamanda internetin toplumsal hareketleri daha geniş kitlelerin katılımına açarak demokratikleştirdiğine dair argümanı da sorunsallaştırır. Bu durum dijital feminist eylemler için de geçerlidir. Özellikle internete erişimin hem gelişmiş ülkeler içerisindeki alt sınıflar için hem de gelişmekte olan ülkeler için hâlâ kısıtlı olması dijital feminist aktivizmin herkes açısından ulaşılabilir olduğu ve hareketi demokratikleştirdiği iddiasına önemli ölçüde karşıdır. Ayrıca, internete erişimi olan kadınlar arasında da eğitim durumu, engellilik, toplumsal ve ekonomik statü veya yabancı dil bilgisi de yine kişilerin feminist tartışmalara ne kadar dahil olup hareketi ne kadar dönüştürüp demokratikleştirebileceği noktasında kuşku yaratmaktadır (Clark, 2015).
Buna ek olarak, kolektif bir kimlik etrafında bir araya gelen aktivistler, toplumsal hareketleri kurdukları güven ilişkileri ve güçlü, sürekli bağlarla inşa ederler. Bu açıdan bu ilişkilerin dijital ortamlarda kurulup kurulamayacağı da yine bir soru işaretidir (Van Laer ve Van Aelst, 2010). İnternetin toplumsal hareketler için yaratabileceği bir başka riskse, siyasi hayata katılımın özveri, süreklilik ve bağlılık esasına dayandığı geleneksel anlamdaki toplumsal hareketlerden maliyeti düşük ve kelimenin gerçek anlamıyla sadece bir tık uzak hale gelen “klavye aktivizmi”ne kaymasıdır (Van Laer ve Van Aelst, 2010). Mesela, English ve Irving’in (2015) de belirttiği gibi örneğin 20. yüzyılda feminist hareketin örgütlediği yürüyüş, gösteri ve konuşmalar bugün kamusal alanda kadınların örgütlenmesine dair güçlü bir hafıza ve ilham kaynağıdır. Fakat, online imza kampanyaları veya “tek tıklık” paylaşımların hüküm sürdüğü dijital eylemler bir konu çözüme kavuşmadan diğerine geçen bir hafızasızlığa neden olabilmektedir.
Yine, internetin kendisi de diğer toplumsal alanlar gibi cinsiyetlendirilmiş bir alandır (Royal, 2007). Bu sebeple dijital feminist aktivistler sadece bu araçlar aracılığıyla toplumsal değişim için çaba sarf etmezler, online ortamdaki zorbalık, toplumsal cinsiyet temelli dalga geçmeler (gender-trolling), taciz, cinsiyetçi söylemler ve hakaretlerle de mücadele etmek zorunda kalırlar (Baer, 2016; Clark, 2015).
Aynı zamanda, özellikle otoriter/leşen rejimlerin internet üzerindeki artan gözetimi ve bu durumun dijital aktivistler için yaratabileceği tehditler de yine online aktivizmin ortaya çıkarabileceği risklere işaret eder (English ve Irving, 2015). Kısacası, bilgi ve iletişim teknolojileri iletişim ve eylemlerimiz için zaman ve mekânın ötesinde bir alan açarak toplumsal hareketlerin bir araya gelmesini ve eylem kapasitesini önemli ölçüde artırsa da birçok açıdan hâlâ eleştirel bir değerlendirmeye ihtiyaç duyar.
Son olarak içinde bulunduğumuz neoliberal dünya düzeninin toplumsal hareketler ve bu hareketlerin kullandığı iletişim araçlarıyla nasıl bir etkileşim içinde olduğuna da kısaca değinmekte fayda vardır. Bu anlamda, Tilly’e (2004) göre sermayenin ve siyasi kurumların ulusaşırı bir şekilde örgütlendiği çağımızda, toplumsal hareketlerin de ulusaşırı bir boyut kazanması tesadüf değildir. Dijital dünyanın sağladığı araçların toplumsal hareketlere ulusaşırı söz ve eylem üretme alanı açtığını savunmak yanlış olmaz. Fakat neoliberalizmin yarattığı bireyselleşme, güvencesizleşme ve bunun yarattığı örgütsüzleşmenin dijital aktivizmle nasıl pekişebileceğini düşünmemiz gerekir. Ayrıca neoliberalizmin yükselen sağ ve faşist rejimlerle krize girmiş olduğu günümüzde, dijital ortamı da kapsayan sansür ve yasakların yine bu söz ve eylem alanını nasıl sınırladığını da düşünmemiz gerekir. Günümüzde kendini ifade alanı olduğu kadar önemli bir denetim ve gözetim alanı da olan internet, örneğin Türkiye gibi otoriter ülkelerde tutuklamalara sahne olmakta veya farklı sansür girişimlerinin de hedefi olabilmektedir. Bu durum #MeToo gibi ulusaşırı etiket eylemlerinin her yerelde aynı etkiyi yaratmamasının bir nedenidir.
Kısaca, bütün toplumsal hareketler gibi feminizm de dijital dünyanın sunduğu araçları kullanarak söz ve eylem üretirken sesini kitlelere daha fazla duyurup görünür olmaya çalışır. İnternetin toplumsal hayatımızı neredeyse tamamen değiştirdiği günümüzde, toplumsal hareketleri, örgütlenmeleri ve aktivizmi de ne ölçüde değiştirdiğini anlamaya çalışmak önemlidir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin insan topluluklarının ve toplumsal hareketlerin iletişim kurma şekillerine etkisini incelerken bu yeni iletişim çağının nasıl bir feminist topluluk ve örgütlülük yaratabileceğine dair tartışmanın odağımız olmasını savunuyorum. Yukarıda kısaca değindiğim teorik tartışmaların da gösterdiği gibi internet kullanımı ve aktivizm arasındaki ilişki karmaşıktır. İnternetin sağladığı hız, anındalık ve erişilebilirliğin toplumsal hareketler tarafından kullanılarak eylem ve söz üretmede ivme kazandırdığı anlara tanıklık etsek de dijital dünyanın toplumsal, ekonomik ve politik güç ilişkilerinin etkisinde şekillendiğini söyleyebiliriz. Tüm bunları göz önüne alarak, bir sonraki bölümde şu sorulara cevap arayacağım: 2017 yılında bir tweet’le başlayan #MeToo etiket eylemliliği nasıl ortaya çıktı? İnternet üzerinden ortaya çıkan ve çoğulculuk, strateji ve örgütlenme anlamında birçok tartışmayı beraberinde getiren #MeToo’nun kazanımları neler oldu? Günümüz bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu olanaklarla ortaya çıkan #MeToo ne gibi tartışmaları beraberinde getirdi? 2017 yılında ortaya çıkan ve sadece bir etiket eylemliliği olan #MeToo, Brett Kavanaugh’nun 2018 yılında Amerika Yüksek Mahkemesi’ne adaylığı sürecinde nasıl kritik bir rol oynadı?
#MeToo: Yalnız Değilsin!
2006 yılında kendisi de siyah bir kadın olan Tarana Burke, yine renkli kadınların cinsel taciz, saldırı ve tecavüz deneyimlerini konuşup güçlenmesi amacıyla Me Too Hareketi’ni başlattı.[5] Fakat Tarana Burke’un başlattığı Me Too, 2017 yılına kadar yerel bir sivil toplum hareketi olarak kaldı. Ekim 2017’ye geldiğimizde film endüstrisinden onlarca kadının, Hollywood’un ünlü yapımcılarından Harvey Weinstein’a dair cinsel tacizden tecavüze uzanan suçlamaları bütün dünyada ses getirdi. Salma Hayek, Angelina Jolie ve Uma Thurman’ın da aralarında bulunduğu Hollywood’un önde gelen aktris, yapımcı ve oyuncuları kariyerlerinin farklı zamanlarında Harvey Weinstein tarafından farklı derecelerde cinsel tacize ve saldırıya maruz kaldıklarını dile getirdiler.[6] Kadınların yaşadıkları taciz deneyimlerini birbirlerinden güç alarak kamusal alanda ifade etmeleri sadece Amerika’da değil dünyanın birçok farklı yerinde cinsel tacize, cinsel saldırının farklı biçimlerine ve tecavüze uğramış kadınlar için cesaret verici bir adım oldu.[7] Bu tartışmaların en ateşli günlerinde aktris Alyssa Milano, Afro-Amerikan, eşit yurttaşlık aktivisti Tarana Burke’ün 2006 yılında #MeToo etiketiyle paylaştığı bir tweet’i yeniden dolaşıma sokarak cinsel saldırıya uğramış bütün kadınları hikâyelerini anlatmaya ve böylece cinsel saldırıya son vermeye davet etti.[8] Bu etiket kısa sürede 12 milyon kullanıcı tarafından paylaşıldı.
Öncellikle #MeToo Ekim 2017’de ortaya çıktığında açıkça cinsiyetçi ve milliyetçi bir seçim kampanyası yürütmesine rağmen Donald Trump başkanlığa yeni seçilmiş ve ABD’li kadınların Trump’ın seçilmesine meydan okumak adına örgütledikleri Kadınların Washington’a Yürüyüşü (Women’s March to Washington) (Aslan, 2017) ABD’de ve tüm dünyada kadın hareketine umut vermişti. Kadınların Yürüyüşü ile ortaya çıkan feminist canlanmayla birlikte filizlenen #MeToo eylemliliği ile cinsel taciz hikâyelerini paylaşan Hollywood yıldızı kadınlar, film ve sinema sektöründeki cinsel sömürüye ve toplumdaki genel cinsiyetçi söylemlere, yükselen feminist canlanmanın da verdiği cesaretle meydan okudular. Bu tutum, kısa sürede ABD’de birçok kadın tarafından sahiplenildi ve cinsiyetçilik, cinsel taciz, şiddet ve saldırı 2017 yılı boyunca ABD’de en çok konuşulan konulardan biri oldu.
Bu koşullarda, ABD’de #MeToo etiketiyle başlayan ve kadınların cinsel taciz, saldırı ve tecavüz hikâyelerini anlattığı dijital eylemliliğin öncelikle küresel ve ulusal ölçekteki yankılarından bahsetmekte fayda var. İlk #MeToo paylaşımlarının ardından, daha önce hikâyelerini asla paylaşma cesareti bulamamış kadınlar kimi zaman sadece “Me Too” (Ben de) yazarak kimi zamansa cinsel taciz, şiddet ve tecavüz hikâyelerini detaylıca anlatarak bu dijital eylemliliğe dahil oldu. Çoğu zaman kadınların yaşadıkları cinsel taciz, şiddet veya tecavüz olaylarını tanımlamakta zorluk yaşayabildikleri, kendilerini suçladıkları ya da ataerkil argümanlarla kendilerini manipüle ettikleri ataerkil düzen içinde bu dijital eylem kadınların kendi deneyimlerini daha net anlamlandırmalarına yardımcı oldu. Bunun yanı sıra, bu eylem kadınları cesaretlendirirken, kadınların yalnız olmadığı ve cinsel tacizin, şiddetin ve tecavüzün toplumsal bir problem olduğu fikrini de pekiştirdi. Ayrıca bu paylaşımlar sadece bu deneyime sahip olan kadınlar için değil, daha önce cinsel taciz, saldırı ve tecavüze uğramamış kadınlar için de kritik bir öneme sahipti. Örneğin, klinik psikolog Beth Kurland’a göre cinsel taciz, şiddet veya tecavüz deneyimlerinin yüksek sesle konuşulabilmesi, bu deneyime sahip olmayan kadınların da kendi kişisel alanlarının farkına varmalarını sağlar.[9] Böylece ileride olası bir cinsel saldırı durumunda kadınların yaşadıkları şeyi adlandırmaları ve paylaşmaları mümkün olur.
#MeToo eylemliliği küresel düzeyde feminist tartışmalara da ilham verdi. ABD’de Hollywood yıldızlarının başlattığı #MeToo, Hindistan’daki eğlence ve medya alanında yaşanan cinsel taciz deneyimlerinin paylaşılmasına önayak oldu. Bollywood yıldızı Tanushree Dutta’nın on yıl önceki deneyimini paylaşmasıyla[10], eğlence ve medya sektöründeki diğer kadınlar da deneyimlerini paylaşmaya ve Bollywood’daki cinsel tacize karşı ses çıkarmaya başladılar.[11] Öte yandan, İsveç’te yapılan bir araştırma #MeToo’yla beraber cinsel taciz şikâyetlerinde bir artış olduğunu gösteriyordu.[12] Türkiye’de henüz bir #MeToo yaşamasak[13] da Sıla Gençoğlu’nun yaşadığı şiddet olayını paylaşması #MeToo’nun yarattığı feminist bilinç çerçevesinde sıkça değerlendirildi.[14] Gerçekten de Sıla Gençoğlu’nun yine sosyal medya paylaşımında şiddete karşı susmak istemediğini vurgulaması ve bu açıklamanın geniş ölçüde paylaşılması, #MeToo çerçevesinde cinsel taciz, şiddet ve tecavüz deneyimlerini paylaşıp artık susmayacaklarını söyleyen ABD’li kadınların sosyal medya paylaşımlarını hatırlatıyordu:
“[…] Artık ne yazık ki biliyorum, çok kolay değil sokağa çıkıp ‘Ben şiddete uğradım’ diye bağırmak. Ama şunu da biliyorum, ki ben de susarsam önce kendime, sonra da bu ülkenin kadınlarına, şiddete karşı insanlarına haksızlık etmiş olacağım. Bu nedenle başıma gelen olay üzerine susmama kararı aldım.”[15]
#MeToo, ABD’de cinsel taciz ve cinsiyet eşitliğine dair somut adımların atılmasını da hızlandırdı. 2017 yılına damgasını vuran cinsel taciz tartışmaları, dikkatleri özellikle işyerindeki cinsel taciz ve saldırı vakalarına çekti. Amerika’da aynı yıl işyerinde cinsel tacize uğradığını söyleyip şikâyette bulunan kadınların sayısı bir önceki yıla göre %12 arttı.[16] Ayrıca kadınlar bu süreçte sadece bireysel şikâyetlerde bulunmadılar, örneğin McDonalds çalışanı kadınlar işyerindeki cinsel taciz kültürüne karşı çıkmak ve şirketin bu duruma karşı harekete geçmesini sağlamak için ABD’deki 10 şehirde greve çıktılar.[17] Microsoft, Facebook ve Nike gibi ünlü şirketler kimi zaman üstü kapalı bir şekilde “şirket değerlerine” uymayan uygulamaların önüne geçeceklerini belirterek kimi zamansa cinsel tacizle mücadele stratejilerini yeniden gözden geçireceklerini açıkça beyan ederek işyerindeki cinsel tacize karşı mücadele edeceklerinin sinyallerini verdiler.[18] #MeToo’yla beraber cinsel taciz, saldırı ve tecavüzün artan görünürlüğü eyaletlerin yasalarında da birtakım değişikliklere neden oldu. 2017 yılında New York ve California eyaletlerinde, işyerindeki cinsel tacize dair eğitimler verilmesine ve duyarlılığın artırılmasına dair yasa değişiklikleri yapıldı. Ortaya çıkan somut değişikliklerin dışında, cinsel tacizle suçlanan Harvey Weinstein, The Weinstein Company’nin yönetiminden çıkarılıp tutuklandı.[19] Takip eden günlerde ünlü şef Mario Batali; medya patronu, CBS TV’nin CEO’su Leslie Moonves ve ünlü komedyen Louis C.K. de cinsel saldırı suçlamalarının ardından işlerinden uzaklaştırıldılar.[20][21]
#MeToo aynı zamanda feministler tarafından yeni tartışma başlıklarının da gündeme getirilmesine olanak verdi. Bunlardan bence en dikkat çekeni gri alanlara dair başlayan tartışmaydı.[22] Gri alanlar terimi, rızaya dayalı ilişkiler sırasında cinsel ilişkiye dair rızanın manipülasyonla, duygusal ve/veya psikolojik şiddetle elde edildiği vakalara işaret etmektedir. [23] Örnek vermek gerekirse, bir kadının partnerinin kendisini terk edeceği korkusuyla cinsel olarak daha aktif olmaya kendini zorlaması böyle bir gri alan yaratır. Bu gri alanları görebilmek için rızaya dayalı cinsel ilişkilerdeki manipülasyona, duygusal şiddete, sekse zorlamaya bakmamız gerektiğini söyleyen Shepherd, ne yazık ki bu şiddet biçimlerinin iki tarafın da rızası olan ilişkilerde “illegal” olarak değerlendirilmediğini ifade eder. Bu ilişkilerin cinsel taciz, saldırı veya tecavüz barındırsa dahi sorgulanamadığını ve #MeToo’nun ajandasına bu gri alanları almanın zamanının geldiğini söyler.[24] #MeToo’nun hızlı ve geniş erişimli bilgi ve iletişim teknolojileri ortamında örgütlendiğini düşünürsek, bu gibi tartışmaları feministlerin gündemine hızlıca taşımasında da aracı olabileceğini düşünebiliriz. Fakat burada sorulması gereken soru, dijital bir eylem olan #MeToo’nun bu eleştirinin birebir muhatabı olup olamayacağıdır. Feminist aktivistlerin, gri alanlar da dahil olmak üzere cinsel taciz, şiddet, psikolojik şiddet, manipülasyon, rıza kavramları üzerine tartışacağı çok şey olduğu aşikâr. Fakat, feminist bir dijital eylem olarak ortaya çıkmış ve yıllarca feminist aktivizm yapmış kişilerden feminizmle yeni tanışan kadınlara kadar geniş bir yelpazede kadınları bir araya getirmiş olan #MeToo’yu birebir bu tartışmanın muhatabı olarak almak yerine bu tartışmayı başlatacak bir fırsat anı gibi düşünmemizin daha doğru olduğuna inanıyorum.
#MeToo’nun kazanımlarının yanı sıra, feminist hareket açısından ortaya çıkardığı ilk önemli riskin #MeToo’nun ardından şirketler ve eyaletler düzeyinde atılan somut adımların özellikle medyada sadece #MeToo’nun başarısı olarak dile getirilmesi olduğunu düşünüyorum. Dünyada ve ABD’de işyerinde cinsiyet eşitliği ve cinsel taciz, şiddet ve tecavüz tartışmalarının ve feministlerin bu konulardaki taleplerinin ve mücadelelerinin tarihi eskiye dayanır. #MeToo popüler bir hareket olarak bu taleplerin somut sonuçlar elde etmesinde bir ivme yaratmış olsa da ABD’deki toplumsal cinsiyet gündeminin feminist politikayla değil, öznesi, talepleri, stratejisi muğlak olan #MeToo etiket eylemliliğiyle açıklanması tehlikeli olabilir. Çünkü bu durum yerellerde belki de yıllardır sürmekte olan feminist mücadelelerin ve taleplerin rolünü göz ardı etme riski taşır. İkinci olarak bu taleplerin ve kazanımların yalnızca #MeToo’yla ilişkilenmesi, bir dijital feminist eylem olarak ortaya çıkan #MeToo’nun birdenbire feminizmin kendisi olarak ifade edilmesine ve #MeToo’ya dair bir illüzyona neden olur.
Bu etiket eylemliliğine dair bir başka önemli eleştiriyse eylemin kapsayıcılığına dairdi. Her ne kadar #MeToo gönderisi ilk kez 2006’da renkli kadınların deneyimlerini paylaşıp güçlenmeleri maksadıyla ortaya çıkmış olsa da, renkli kadınlar, 2017 yılına gelindiğinde eylemliliğin beyaz, imtiyaz sahibi kadınların ve deneyimlerinin görünürlük kazandığı bir eylemliliğe dönüştüğünü dile getirip eleştiriyorlardı.[25] Bu durum herkesin eşit erişimine açık olduğu varsayılan online ortamlarda da imtiyazlı kadınların söz ve eylemlerinin renkli, göçmen, işçi, engelli kadınların veya LGBTIQ’ların deneyimlerini gölgede bıraktığını gösteriyordu. Kısacası, aktivist Yasmin Nair’in de ifadesiyle #MeToo sadece “mükemmel mağdurlar”a yer veriyordu.[26] Kapsayıcılık tartışmalarının bir parçası olarak, birçok aktivist #MeToo’nun sadece Twitter hesabı olan kadınların değil aynı zamanda, renkli, fabrikalarda, restoranlarda ve diğer beyaz yaka işlerde çalışan ve cinsel taciz ve saldırı karşısında daha korunmasız olan kadınların da sorunlarını merkeze alması gerektiğini ifade ediyordu.[27] Aynı şekilde engelli kadınlar da #MeToo’nun engelli kadınların yaşadığı cinsel taciz, saldırı veya tecavüz olaylarını gündemine almadığını söylüyordu.[28] #MeToo’nun heteroseksüel kadın ve erkek ilişkileri merkeze alması ise yine başka bir eleştiri noktasıydı. Bu bağlamda LGBTIQ’lar özellikle ikili cinsiyet sistemini esas almayan bir dilin sahiplenilmesi konusunda ısrarcı olmaktaydılar.[29] #MeToo’ya dair bu tartışmalar feminist hareket içerisindeki kesişimsellik tartışmalarını bir kez daha ortaya çıkarırken dijital ortamın teorik olarak herkesin erişimine açık olmasından ötürü herkes için eşit bir zemin yaratarak toplumsal hareketlerin kapsayıcılığını artırıp demokratikleştirdiğine dair varsayımın sınırlarını da gözler önüne seriyordu diyebiliriz.
#MeToo’ya dair bu önemli eleştirinin feminist pratik açısından ne anlama geldiğini tartışmakta da fayda vardır. Öncelikle unutulmaması gerekir ki temsil tartışmasında medyanın neyi gündeme almak istediği, eylemin dışlayıcılığını veya kapsayıcılığını doğrudan etkiler. Bu noktada, medyanın üst ayrıcalıklı sınıfa mensup Salma Hayek, Angelina Jolie veya Uma Thurman’ın hikâyelerine renkli ve/veya alt sınıflara mensup kadınların deneyimlerinden daha fazla yer verdiği açıktır.[30] Zaten ırkçılığın bu denli köklü ve kurumsallaşmış olduğu ABD’de eylemin temsilinin renkli ve/veya alt sınıf kadınların deneyimini göz ardı etmesinin sürpriz olmadığını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra, cinsel taciz ve saldırıyla suçlanan kişinin ünü, gücü, ekonomik arka planı da olayın medyada ne kadar yer bulacağını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu noktada feminist pratik adına eylemliliğin kapsayıcı olmadığına dair ilk anda akla gelen eleştirinin yanı sıra, internete erişim olanağı olan ve toplumsal statü, ekonomik arka plan, ırk ve coğrafya bağlamında prestijli kadınların anaakımlaştırdığı feminist fikirlerin, daha az prestijli olan kadınlar ve gruplar tarafından nasıl stratejik olarak kullanılabileceğini tartışmak gerekir. Buna dair Kylie Rodriguez-Cayro, Bustle’a yazdığı bir yazıda bu ihtiyaçtan yola çıkarak birkaç temel öneriden bahseder. Rodriguez-Cayro, #MeToo’nun cinsel tacize, saldırıya veya tecavüze uğramış renkli kadınların, seks işçilerinin, belgesiz göçmenlerin, LGBTIQ’ların, işçilerin, yani bütün marjinal kesimlerin sesi olması için neler yapılabileceğini sıralar.[31] Rodriguez-Cayro’ya göre imtiyaz sahibi beyaz kadınların, öncelikle sesi daha az duyulan kişilerin sesi olmak için imtiyazlarını kullanmaları, seks işçileri veya belgesiz göçmenler gibi güvencesiz kişilerin sesi olmaları, dillerini cinsiyetsizleştirmeleri, Twitter paylaşımlarındaki tartışmaları gerçek hayata taşımaları ve başlarına gelen şeyin eylemini sürdürmeleri gerekmektedir.
Yine bu süreçte ortaya atılan önemli bir eleştirinin #MeToo’nun gelecek planına ve stratejilerine dair olduğunu düşünüyorum. Tarana Burke ve arkadaşlarının kurduğu Me Too Movement (www.metoomvmt.org) web sitesiyle var olan eylemliliği örgütlü bir yapıya dönüştürmeye çalışsa da #MeToo internetin doğası gereği zamanı, mekânı ve hatta herhangi bir örgütlenmeyi aşan bir eylem oldu. Bundan ötürü de hedefi belli, merkezi bir yapıya kavuşamadı. Yine de #MeToo ile ifşa edilen kişilerin cezalarının ne olması gerektiğine dair bir cevabın olmaması #MeToo’nun gerekli plan ve stratejilerden yoksun olduğu eleştirisinin devam etmesine neden oldu. Bu tartışmalar özellikle cinsel şiddetle suçlanan komedyen Louis C. K.’nin bir komedi kulübünde, izleyicilere duyurulmadan birdenbire sahnelere dönmesiyle yeniden alevlendi.[32] Kimileri Louis C. K.’nin özür dilediğini, yeterince sahnelerden uzak kalıp (5 ay) milyonlarca dolar kaybettiğini ve artık geri dönebileceğini söylerken,[33] komedi dünyasının önemli isimlerinden Hana Michels kaleme aldığı yazısında Louis C. K. yüzünden komedi dünyasından ayrılmak zorunda kalan kadınların asıl tartışma konusu olması gerektiğini söylüyordu. Michels, Louis C. K.’nin izleyicilerden bile habersiz sahneye çıkışını ve bunu destekleyenleri eleştirerek bu 5 aylık süreçte Louis C. K.’nin dersini alıp almadığını, zamanını doldurup doldurmadığını değil, Louis C. K.’nin cinsel tacizlerine ve saldırılarına uğramış kadınların komedi dünyasına dönüp dönemeyeceklerine, komedi dünyasının erkek egemenliğinden nasıl arındırılabileceğine dikkat çekilmesi gerektiğini söylüyordu.[34] Bu tartışmalar günün sonunda #MeToo’nun bir yol haritası ve planı olmadığı eleştirilerini ortaya çıkarsa da, aslında cinsel taciz ve saldırıyla mücadelede feministlerin yol haritaları ve hedeflerine yönelik eksikliğin bir parçasıdır. Bu sebeple, bu soru ve eleştirilerin öncelikli adresinin, aktivistleri ve sürekliliği soru işareti olan #MeToo olmadığını kabul etmemiz gerekir. Bu tartışmaların cevabını, hem cinsel taciz, saldırı veya tecavüze uğramış kişilerin hayatının nasıl iyileştirilebileceğini hem de bu suçlamaların ardından saldırganın nasıl bir ceza/rehabilitasyon sürecinden geçmesi gerektiğini, feminist teori ve pratik anlamında sürekli bir şekilde söz ve eylem üreten online ve offline kişiler, gruplar ve örgütlenmelerin vereceği ortadadır.
Bütün bu tartışmalar devam ederken muhafazakâr Yargıç Brett Kavanaugh’nun 9 Temmuz 2018’de Yüksek Mahkeme’ye adaylığı ve ardından hakkındaki cinsel saldırı suçlamalarına rağmen 6 Ekim 2018’de Yüksek Mahkeme’ye seçilmesi süreci kadınlar tarafından #MeToo’yla birlikte yükselen feminist tartışmalara ve görünürlüğe karşı en büyük meydan okuma olarak değerlendirildi.[35] Kavanaugh’nun tartışmalı politik duruşu dışında, bu göreve kendisine yöneltilen cinsel saldırı suçlarından aklanmadan getirilmesi ve süreç boyunca başta ABD Başkanı Trump olmak üzere birçok kişi tarafından cinsel saldırı suçlamalarında bulunan kadınlara yönelik suçlayıcı ve kadın düşmanı açıklamalar bu öfke ve hayal kırıklığını körükledi. #MeToo’dan bir yıl sonra gerçekleşen Kavanaugh’nun tartışmalı adaylık süreci aynı zamanda, cinsel taciz ve saldırıya karşı ABD’li kadınların artık daha yüksek sesle konuşabildiğini de bir kez daha gösterdi. Bu durum bir etiket eylemliliği olarak çıkan #MeToo’nun ulusal siyaset düzeyindeki bir tartışmayı da nasıl şekillendirdiğini gösteriyordu.
Yargıç Kavanaugh’nun tartışmalı adaylığının açıklanmasının hemen ardından, ilk olarak ABD’deki feministler öncelikle bu adaylığa neden karşı olduklarını açıkladıkları bir mektubu Senato’ya ilettiler.[36] Bir grup feministin kaleme aldığı bu mektup, Yargıç Kavanaugh’nun geçmişte verdiği hükümlere, yaptığı açıklamalara, siyasi görüşüne ve var olan ilişkilerine değiniyordu. Tüm bu sebeplerden yola çıkarak, feministler Kavanaugh’nun doğum kontrol ve kürtaj hakkına; LGBTIQ’ların ve kadınların önemli ölçüde yararlandığı The Affordable Care Act’e (Ekonomik Bakım Yasası); başkanlığın karşısında fren ve denge mekanizmalarının korunmasına; işyerindeki ayrımcılık, silahlı şiddet ve cinsel şiddete karşı yürütülen mücadelelere karşı tehdit oluşturacağını belirtiyordu.[37] Birçok açıdan tartışmalı olan Kavanaugh’nun adaylığı durdurulmayınca, ilk olarak #StopKavanaugh (Kavanaugh’yu Durdurun) etiketiyle organize olan ve feministlerin de destek verdiği ilk eylem 6 Ağustos 2018’de Washington D.C.’de gerçekleşti.[38] 74 kişinin gözaltına alındığı bu eylemin ardından, 29 Ağustos 2018’de 200 farklı etkinlikle bu sefer de #UniteforJustice (Adalet için Birleşin) sloganıyla toplanan kitleler, Kavanaugh’nun adaylığının ABD vatandaşlarının sahip olduğu temel haklara zarar vereceğini ve adaylığının Senato tarafından onaylanmamasını talep ettiler.[39] Kavanaugh’nun adaylığına karşı süren bütün bu sokak eylemleri, Senato’daki Yüksek Mahkeme adaylığı tartışmalarına çok az etki etti.
Kavanaugh’nun adaylığına dair tartışmalar ve gösteriler devam ederken 16 Eylül 2018’de bütün bu sürece bambaşka bir boyut kazandıracak olan Dr. Christine Blasey Ford, Yargıç Kavanaugh’nun cinsel saldırısına maruz kaldığını açıkladı.[40] Dr. Ford’un ilk açıklamasının ardından, Kavanaugh’nun Yale Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı Deborah Ramirez de yaptığı açıklamayla Kavanaugh’nun bir parti sırasında penisini teşhir ettiğini söyledi.[41] Son olarak da Julie Swetnick kendisine uyuşturucu verilip toplu tecavüze uğradığı bir partide Kavanaugh’nun da bulunduğunu açıkladı.[42] Bu üç üst sınıf, eğitimli, beyaz -bir başka deyişle ABD bağlamında bu tarz bir “siyasi komploda” kaybedecek çok şeyi olup kazanacak çok şeyi olmayacağı varsayılabilecek- kadının cinsel taciz ve saldırı deneyimlerini bütün ABD’nin önünde detaylıca paylaşmaları Kadınların Yürüyüşü’yle başlayıp #MeToo’yla yükselen feminist dalganın tarihi bir sonucuydu.
Dijital feminist aktivizmin yarattığı bu tarihi an her ne kadar #MeToo’nun açtığı alana dair umut verici olsa da bu sürecin hem kamuoyunda hem de siyasetçiler tarafından tartışılma biçimi, cinsiyetçi iktidarlar karşısında #MeToo gibi bir dijital aktivizm örneğinin sınırlarını gözler önüne serdi. Örneğin, bütün bu tartışmalar sırasında Kavanaugh’ya dair cinsel şiddet iddiaları Cumhuriyetçiler tarafından Demokratların bir komplosu olarak değerlendirildi.[43] Bu süreçte ABD Başkanı Donald Trump da sık sık gelişmelerle ilgili yorumlarıyla Dr. Ford’u hedef alıp Yargıç Kavanaugh’yu desteklemeye devam etti.[44] Trump, bir mitingde yaptığı konuşmada Dr. Ford’un Senato’ya verdiği ifadesini hedef alarak nasıl hem “sadece bir bira içip” hem de tam tarihin ne olduğunu, partiye nasıl gittiğini, partinin nerede olduğunu hatırlayamadığını sorup Kavanaugh ailesinin bu suçlamalarla nasıl altüst olduğunu vurguladı.[45] Trump’ın miting meydanlarında cinsel şiddete uğradığını söyleyen bir kadının beyanını bu denli küçümsemesi, yer yer taklit etmesi ve kitleye yuhalatması, ABD kamuoyunda #MeToo’yla başlayan cinsel şiddet tartışmalarının karşısındaki “sinirli kalabalığı” da su yüzüne çıkardı. ABD Başkanı Trump, bir başka açıklamasındaysa Kavanaugh ailesinin yaşadıklarından bahsederken, Dr. Ford’a destek verenleri ve #MeToo’yu hedef alarak bu kişilerin, insanların hayatını yok etmeye çalışan korkunç insanlar olduğunu söylemekten de çekinmedi.[46] Bu söylemlerin hepsi, ABD başkanı tarafından Yüksek Mahkeme’ye aday gösterilmiş güçlü bir adamın karşısına geçip cinsel saldırıya uğradığını söyleyen Dr. Ford’a hem de bir yıl boyunca #MeToo’yla cinsel saldırı, taciz ve tecavüzü gündemine alan feminist harekete karşı önemli bir meydan okumayı da barındırıyordu.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, sözü geçen cinsel tacizin iddia edildiği kadar büyük bir olaysa neden daha önce rapor edilmediğini sormasıyla alevlendirdiği tartışmalarda Twitter’da #WhyIDidntReport etiketiyle cinsel şiddete maruz kalanlar kadınlar ve LGTBIQ’lar, yaşadıkları şeyin yarattığı “utanç ve etiketlenme korkusunu”, hak etmemelerine rağmen yaşadıkları suçluluk psikolojisini ve hissettikleri dışlanma korkusunu paylaşmaya başladılar.[47] Bir başka deyişle, #MeToo’nun yarattığı cinsel şiddetle yüzleşme ve cinsel şiddeti paylaşmaya dair cesaretin, cinsel şiddete uğramış kadınların ve LGBTIQ’ların bu sefer de neden suskun kaldıklarını anlatabilecekleri bir alan açtığını iddia edebiliriz. Kadınlar böylece bir kez daha dijital ortamın araçlarını kullanarak bireysel deneyimlerini paylaştılar. Dijital ortamdaki bu paylaşımlar bir kez daha dünyanın birçok yerinden destek gördü ve başka coğrafyalardan kadınların da neden ihbar etmediklerini, korkularını, kafa karışıklıklarını anlatabildikleri bir zemin yarattı.
Bütün bu sürecin sonunda Yargıç Kavanaugh’nun Yüksek Mahkeme yargıçlığına adaylığının Senato tarafından onaylanması[48] ABD’li kadınlar için büyük bir hayal kırıklığı ve öfkeye neden oldu. Fakat aynı zamanda, Dr. Ford ve diğer cinsel şiddet mağduru iki kadının ortaya koyduğu cesaret ABD’li kadınlar tarafından takdir edilmeye devam edildi. Haley Sweetland Edwards’a göre Dr. Ford’un ifadesi, ABD’li genç erkeklere gençliklerinde yaptıkları bir “sarhoşluk hatasının” hayatlarının herhangi bir döneminde karşılarına çıkabileceği konusunda önemli bir uyarı ve mağdurlara olayın üzerinden ne kadar vakit geçerse geçsin konuşmaları için önemli bir cesaret kaynağı oldu.[49] Edwards’a göre bu, ABD tarihinde artık geri dönülemez bir noktaydı. Ancak yine de, birçok kişi Dr. Ford’un ifadesini hâlâ Demokratların bir komplosu olarak ele alıyor ve son bir yılda ortaya çıkan cinsel taciz, saldırı ve tecavüzün konuşulmasına olanak sağlayan #MeToo’yu sorunun kaynağı olarak gösteriyordu. Bu fikirlerin kalabalıklar içinde yüksek sesle ifade edilmesine önayak olan ABD Başkanı Trump bu durumu, Kavanaugh’nun seçilmesinin ardından yaptığı bir konuşmada “Amerika’daki genç erkekler için çok tehlikeli bir zaman” olduğunu söyleyerek açıklıyordu.[50] [51] Bu tabii ki Trump’ın kadın düşmanı açıklamalarından ne ilki ne de sonuncusuydu. Trump’ın seçim kampanyasının başladığı günden bu yana sergilediği cinsiyetçi tavrın sadece başka bir örneğiydi. Fakat #MeToo’nun ulusal düzeydeki bu tartışmaya olan etkisi sadece Kavanaugh’nun seçim süreciyle sınırlı da kalmadı. Kadınlar, Kavanaugh’nun seçilmesinin hemen ardından gelen ara seçimlerde bu olayın yarattığı hayal kırıklıklarını bir kenara bırakıp bu cinsiyetçi yönetime karşı kadınları oy vermeye çağırmaya devam ettiler.
Sonuç
Bu yazıda dijital feminist aktivizm tartışmasının feminist hareket içerisindeki yerini anlamaya çalışırken bir etiket eylemliliği olan ve ABD’de ortaya çıkan #MeToo’yu örnek olay olarak ele aldım. ABD’de son derece cinsiyetçi ve milliyetçi bir seçim kampanyasının ardından seçilen Trump’ın başkanlığına dair feminist tartışmalar sürerken ortaya çıkan ve cinsel taciz, saldırı ve tecavüz tartışmalarını beraberinde getiren #MeToo, ABD özelinde ciddi bir feminist tartışma ortamı ve canlanma yarattı. #MeToo örnek olayının da gösterdiği gibi günümüzde internetin her yerdeliği öncelikle kadınlara zamanın ve mekânın ötesinde hareket etme fırsatı tanıdı. Böylece farklı yerellerde yaşanan kadın/lık deneyimleri, ulusaşırı, online ortamlar aracılığıyla daha çok görünürlük kazandı. Aynı zamanda #MeToo dijital eylemliliği, kadınların kendi deneyimlerini anonim veya açık kimlikle anlatabilecekleri bir alan açarken başkalarının deneyimlerine değebilecekleri bir nevi “bilinç yükseltme” mekânı işlevi de gördü.
Ama sonuç itibarıyla dijital eylemlerin, #MeToo sürecinde de gördüğümüz gibi, birtakım sınırları da vardır. Öncelikle internet de diğer bütün toplumsal alanlar gibi tacizden, zorbalıktan, kadın düşmanlığından, hetero-normativiteden, beyaz üstünlükçülükten muaf değildir. Aynı zamanda, internetin teoride herkesin erişimine açık olması pratikte feminist hareket içerisindeki eşitsizlikleri ortadan kaldırmamaktadır. Hatta kimi zaman teoride herkesin erişimine açık olduğu düşünülen internetin de hâlâ büyük oranda ayrıcalıklı kitlelerin erişimine açık olduğu ortadadır. Bu anlamda asıl soru bir yandan herkesin erişimine açık olan, geniş kitlelere erişip kendinden sonraki feminist tartışmalara ilham kaynağı olan #MeToo’nun var olan haliyle demokratik feminist bir diyaloğa alan açıp açamayacağıdır. Hareketin lidersizliği, anındalığı ve her yerdeliği bu anlamda feministleri heyecanlandırsa da demokratik siyasetin temeli olan bireysel etkileşim fikrinin online etkileşimlerle ne ölçüde bağdaşabileceği hâlâ bir soru işaretidir.
Yine de, hem #MeToo içerisinde hem de feminist hareket içerisinde kapsayıcılık ve demokratik örgütlenmeye, cinsel taciz ve saldırıya karşı yol haritalarına, hareketin hedeflerine dair tartışılması gereken çok şey olsa da #MeToo’nun en büyük başarısının günümüz bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanan kadınların sayesinde bu tartışmaları hızlı ve acil bir şekilde önümüze koymasıdır diyebiliriz. Bundan sonrasına şekil verecek olansa bu tartışmaların, feminist teori ve pratik anlamında sürekli bir şekilde bir araya gelip söz ve eylem üreten online ve offline kişiler, gruplar ve örgütlenmeler tarafından devam ettirilmesidir.
8 Ekim 2018, Yale Üniversitesi, New Haven.
KAYNAKÇA
Aslan, Ö. (2017). “Kadınların Washington’a Yürüyüşü”: Bir Sahne Arkası Panoraması. Erişim http://feminisite.net/index.php/2017/01/kadinlarin-washingtona-yuruyusu-bir-sahne-arkasi-panoramasi/
Baer, H. (2016). Redoing Feminism: Digital activism, body politics, and neoliberalism. Feminist Media Studies, 16(1), 17-34.
Clark, C. (2015). #TrendingFeminism: The Impact of Digital Feminist Activism. (Yayımlanmamış Master Tezi). The George Washington University, Washington D.C.
English, L. M. ve Irving, C. J. (2015). Network Feminism and Social Movement Learning. L. M. English ve C. J. Irving (Ed.), Feminism in Community: Adult Education for Transformation (ss. 57-75). Rotterdam: Sense Publishers.
Van Laer, J. ve Van Aelst, P. (2010). Internet and Social Movement Action Reperoires. Information, Communication & Society, 13(8), 1146-1171.
Royal, C. (2007). Framing the Internet: A Comparison of Gendered Spaces. Social Science Computer Review, 26(2), 152-169.
Tilly, C. (2004). Social Movements, 1768-2004. Boulder ve Colorado: Paradigm Publishers.
[1] Bu yazı, Feminist Yaklaşımlar ekibi içerisinde ele alınan yeni iletişim ve bilgi teknolojileri ve feminizm tartışmaları ışığında çerçevelendirilmiştir. Bu tartışmalara katkı sunan Feminist Yaklaşımlar ekibine ve yazıyı yazarken geridönüşleriyle bana destek olan Özlem Aslan ve Fahriye Dinçer’e teşekkür ederim.
[2] http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/binlerce-kisi-sokakta-internetime-dokunma-17792342
[3] https://secure.avaaz.org/campaign/en/free_ahed/
[4] http://unohrlls.org/custom-content/uploads/2018/01/D-LDC-ICTLDC-2018-PDF-E.pdf
[5] https://www.bustle.com/p/who-is-tarana-burke-this-is-the-women-who-started-the-me-too-movement-10-years-ago-2934226
[6] https://www.bbc.com/news/entertainment-arts-41580010
[7] https://www.bbc.com/news/entertainment-arts-41580010
[8] https://www.theguardian.com/world/2018/jan/15/me-too-founder-tarana-burke-women-sexual-assault
[9] https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-well-being-toolkit/201803/empowering-our-girls-being-part-the-metoo-solution
[10] https://www.khaleejtimes.com/citytimes/bollywood/metoo-movement-gathers-steam-in-india-at-last
[11] https://www.khaleejtimes.com/citytimes/MeToo-India-12-Indian-celebs-journalists-accused-of-sexual-harassment-1-
[12] https://www.thelocal.se/20181210/one-year-on-what-did-metoo-achieve-in-sweden
[13] Türkiye’de her geçen gün daha fazla hissettiğimiz muhafazakârlaşma ve otoriterleşme aynı zamanda kadın bedeni üzerindeki kontrol, şiddet ve saldırıyı körüklemektedir. Bu anlamda Türkiye’de neden bir #MeToo çıkmadığı sorusunun cevabı, ülkedeki siyasal rejimi ve muhafazakârlaşmayı tartışmadan, basit bir tesadüf veya şanssızlık olarak değerlendirilemez. İnsanların sosyal medya paylaşımlarının tutuklama sebebi olabildiği, kadınların 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü Yürüyüşü’ne müdahale edildiği, her türlü muhalefetin baskıyla susturulduğu Türkiye’de, her ne kadar genç kuşak kadınların feminizme ilgisi dünyadaki hareketliliklerle eşzamanlı olarak artsa da görünürde bu baskıcı rejimi delip geçecek bir feminist eylem ve onun minimum koşulu olan ifade özgürlüğü maalesef yoktur. Bu koşullara rağmen, örneğin şarkıcı Hadise 2018 yılında RTÜK’ün kendisinin “Sıfır Tolerans” adlı video klibini “erotik” bulmasının ardından bu durumu kabullenmeyeceğini sosyal medya üzerinden duyurmuştur. Yine dizi oyuncusu Elit İşcan 2018 yılında uğradığı cinsel tacizi sosyal medya hesabından duyurmuş ve ünlü oyuncunun bu paylaşımı #SusmaBitsin etiketiyle birçok kişi tarafından paylaşılmıştır. Fakat ülkenin içinde bulunduğu genel siyasal atmosfer ve pompalanan muhafazakâr kültür bu tekil karşı çıkışların kitlesel bir eylemliliğe dönüşmesine izin vermemiştir.
[14] https://www.economist.com/europe/2018/12/01/metoo-in-turkey
[15] 16 Mayıs 2019 tarihinde erişilmiştir: https://twitter.com/silagencoglu/status/1057999682717257728
[16] https://www.usatoday.com/story/money/2018/10/04/metoo-workplace-sexual-harassment-laws-policies-progress/1378191002/
[17] https://www.nbcnews.com/news/us-news/mcdonald-s-workers-go-strike-over-sexual-harassment-n910656
[18] https://www.usatoday.com/story/money/2018/10/04/metoo-workplace-sexual-harassment-laws-policies-progress/1378191002/
[19] https://www.cnn.com/2018/05/25/entertainment/harvey-weinstein-to-surrender/index.html
[20] https://www.usatoday.com/story/money/2018/10/04/metoo-workplace-sexual-harassment-laws-policies-progress/1378191002/
[21] https://www.theringer.com/2018/4/19/17254878/metoo-comeback-narrative-louis-ck-mario-batali
[22] https://jezebel.com/the-next-step-for-metoo-is-into-the-gray-areas-1829269384
[23] https://jezebel.com/the-next-step-for-metoo-is-into-the-gray-areas-1829269384
[24] https://jezebel.com/the-next-step-for-metoo-is-into-the-gray-areas-1829269384
[25] https://www.usatoday.com/story/money/2018/10/05/metoo-movement-lacks-diversity-blacks-working-class-sexual-harassment/1443105002/
[26] http://www.yasminnair.net/content/monica-our-time-reinventing-sex-and-trauma-age-metoo
[27] https://www.usatoday.com/story/money/2018/10/05/metoo-movement-lacks-diversity-blacks-working-class-sexual-harassment/1443105002/
[28] https://www.teenvogue.com/story/the-metoo-movement-hasnt-been-inclusive-of-the-disability-community?verso=true
[29] https://www.usatoday.com/story/news/2018/06/13/sarah-mcbride-gay-survivors-helped-launch-me-too-but-rates-lgbt-abuse-largely-overlooked/692094002/
[30] http://swaay.com/the-me-too-movement-we-all-needed/
[31] https://www.bustle.com/p/the-me-too-hashtag-isnt-as-inclusive-as-it-could-be-but-heres-how-you-can-help-change-that-2955147
[32] https://www.vox.com/culture/2018/9/5/17820346/louis-ck-comedy-cellar-comeback-workplace-safety
[33] https://www.cbsnews.com/news/michael-che-michael-ian-black-defend-louis-c-k-s-right-to-a-comeback/
[34] https://www.vox.com/first-person/2018/8/31/17805352/louis-ck-me-too-return
[35] https://www.fastcompany.com/90243433/brett-kavanaugh-is-the-metoo-movements-biggest-challenge
[36] http://feminist.org/blog/index.php/2018/08/31/letter-in-opposition-to-the-nomination-of-brett-kavanaugh-to-the-supreme-court/
[37] http://feminist.org/blog/index.php/2018/08/31/letter-in-opposition-to-the-nomination-of-brett-kavanaugh-to-the-supreme-court/
[38] https://feminist.org/blog/index.php/2018/08/06/protesters-arrested-in-civil-disobedience-action-against-kavanaugh/
[39] https://feminist.org/blog/index.php/2018/08/29/protesters-unite-for-justice-and-reject-kavanaugh/
[40] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[41] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[42] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[43] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[44] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[45] https://www.nytimes.com/2018/10/02/us/politics/trump-me-too.html
[46] https://www.nytimes.com/2018/10/02/us/politics/trump-me-too.html
[47] https://broadly.vice.com/en_us/article/3kevpv/why-i-didnt-report-my-rape-essay
[48] http://www.cnn.com/interactive/2018/10/politics/timeline-kavanaugh/
[49] http://time.com/5415027/christine-blasey-ford-testimony/
[50] https://www.cnn.com/2018/10/02/politics/trump-scary-time-for-young-men-metoo/index.html
[51] ABD Başkanı Trump’un bu ifadesi birçok ABD’li tarafından eleştirilse de en güzel eleştiri Lynzy Lab Stewart tarafından kaydedilen bu ironik şarkıydı: https://www.facebook.com/NowThisPolitics/videos/1879668325435157/UzpfSTEwNjY5NDY1MDA6MTAyMTQ4NzY5OTY1MzI5MDY/