Nancy Fraser kısa bir süre önce yayımlanan “Feminizm, Kapitalizm ve Tarihin Oyunu” adlı makalesinde bugün feminizmin neoliberalizm karşısında radikal kimliğini kaybettiğini iddia etmektedir. Buna göre ikinci dalga feminizmin devlet kapitalizmine yönelttiği ekonomizm, erkek merkezcilik, devletçilik, westfalyanizm gibi eleştiriler; sosyal güvencelerin zaten olmadığı, vatandaşların tüketiciye dönüştürüldüğü, esnek istihdam şartlarının zorla yaygınlaştırıldığı neoliberal sistem bağlamında sistemi meşrulaştıran argümanlara dönüşmüşlerdir. Bu yazıda feminizmin son yıllarda hangi noktalarda olduğu yeniden gözden geçirerek Nancy Fraser’ın çerçevesindeki analitik ve ampirik sorunlar işaret edilmeye çalışılacaktır. Analitik açıdan, Nancy Fraser’ın ikinci dalga feminizmi değerlendirirken bir iktidar eleştirisi olarak feminist politikanın kendi içindeki bütünlüklü perspektifini göz ardı ettiği, analitik ayrımlar olarak ortaya koyduğu siyasi, kültürel, ekonomik ayrımları gerçek ayrımlara dönüştürerek sınıf mücadelesini sisteme karşı muhalefetin başat – ve olmazsa olmaz – öğesi haline getirdiği savunulmaktadır. Ampirik açıdan ise, Nancy Fraser’ın küresel bir feminist hareket adına yaptığı değerlendirmenin farklı bağlamlardaki feminist hareketler arasındaki ayrımları tamamen göz ardı ettiği ifade edilmektedir.
Nancy Fraser "Feminizm, Kapitalizm ve Tarihin Oyunu" başlıklı makalesinde kendisinin de içinde bulunduğu kırk yıllık bir feminist aktivizm tarihine geri dönerek ikinci dalga feminist harekete, yarattığı ve yaratamadığı kültürel ve yapısal dönüşümler bağlamında eleştirel bir gözle bakmaya çalışıyor. İkinci dalga feminizmin, kapitalizmin yakın tarihi içerisinde geçirdiği evreleri ve kapitalizmle olan ilişkisini farklı tarihsel dönemler üzerinden tartışmaya açıyor. Fraser, feminist analizin ekonomik, kültürel ve politik boyutlarının süreç içerisinde hem birbirinden hem de kapitalizm eleştirisinden ayrılmış olduğunu belirtirken, feminizmin başardığı kültürel değişimlerin kendi eşitlikçi ve adil toplum idealiyle taban tabana zıt olan küresel neoliberal kapitalizme geçişi istemeden de olsa meşrulaştırmış olduğunu savunuyor. Fraser, yazısında ikinci dalga feminizmin kapitalizmle olan ilişkisini sorgularken evrildiği yeni biçimleri de göz önünde bulundurarak kapitalizme karşı nasıl bir feminist analiz ve aktivizme ihtiyacımız olabileceğine dair bir tartışma başlatmayı hedefliyor.
2004 yılında Fransız hükümeti devlet okullarında “dikkat çekici dini sembollerin” yasaklanması yönünde bir yasa çıkardı. Yasak herkese yönelik olmasına karşın özellikle başörtülü Müslüman kızları hedef almaktaydı. Yasanın savunucuları Fransız laiklik değerleri adına bu yasayı savunmakta ısrar ettiler ve başörtüsünü İslamın moderniteye dayatması olarak algıladılar. Joan Scott, The Politics of the Veil isimli kitabında bu görüşe karşı argümanlar oluşturmaktadır. “Örtbas Etmek: Fransızların Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İslami Başörtüsü” başlıklı bu makale de kitabın beşinci bölümünde yer alan, başörtüsünün toplumsal cinsiyet bağlamındaki analizinin bir sunumudur. Scott bu makalede, başörtüsü tartışmasının altında yatan toplumsal cinsiyet sistemlerindeki farklılık üzerinde durmakta ve başörtüsü yasağı savunucularının, laikliği ve bireysel özgürlüğü kadın ve erkeklerin bedenlerinin görünürlüğüne ve cinsler arası ilişkinin serbestliğine indirgediğini belirtmektedir.