Feminist hareketler, farklı dönemlerde farklı temaları ön plana çıkarmışlar, bu temalardan da hareketle, diğer muhalif hareketlerle işbirliği içine girmişlerdir. Linda Gordon ‘‘Sömürge Karşıtı Mücadeleler Bağlamında Feminizm’’ başlıklı yazısında, feminist hareketlerin tarihinden yola çıkarak, feminizmin tek bir tanımının yapılamayacağının, farklı feminizmler, farklı feminist politikalar olduğunun altını çiziyor. Bu çerçevede Linda Gordon, Filistin İntifadalarına odaklanıyor, kadınların Birinci İntifada ve İkinci İntifada’ya katılım oranlarını ve biçimlerini karşılaştırmalı biçimde inceliyor.
İsrail’de yürütülen Silahsız Mutfak Masaları (SMM [Gun Free Kitchen Tables–GFKT]) adlı feminist kampanyanın bir bileşeni olan Rela Mazali, kampanyanın amaçları ve elde ettiği kazanımları paylaşırken İsrail’de kamusal alanlardan ev içlerine kadar her yere siyaret etmiş olan militarizasyonu ve silah kültürünü ele alıyor. Kampanya; orduda, polis güçlerinde ve Yahudi Batı Şeria’da hafif silahların yaygınlaşmasını durdurmaya ve kullanımını azaltmaya, silahlanma denetim ve düzenlemelerini genel olarak arttırmaya, aynı zamanda ‘güvenlik’ ve silah denetimi alanlarında zaten çok zayıf olan şeffaflığı ve hesap sorulabilirliği daha da aşındıran silahlı özel sektörün denetim ve gözetimini zorlamaya çalışıyor. Rela Mazali, İsrail’in silahlanma ve güvenlik söylemlerine alternatif feminist perspektifler sunan Silahsız Mutfak Masaları deneyimiyle silah, ordu ve silahlı özel güvenlik güçlerine dair kişisel ve politik deneyimlerini harmanlıyor.
İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılar anaakım medyada özellikle sivillerin ölümü üzerinden gündem oldu. “Siviller” kategorisi ise ağırlıklı olarak “kadınveçocukları” tarif etmek üzere kullanıldı. Maya Mikdashi bu yazısında, sivilleri, erkekleri dışarıda bırakarak, kadınlar ve çocuklar üzerinden tanımlamanın Filistinli erkekleri nasıl öldürülebilir kıldığını, hatta erkek çocukların bile öldürülebilir kategorisine sokulabildiğini anlatıyor. Bu noktayı bir adım daha ileri götürerek, İsrail’in cinsiyetçilik karşıtı söylemi kendi savaş politikaları lehine nasıl araçsallaştırdığını açığa çıkarmaya çalışıyor.
Samar Habib bu yazısında, 2008’de Aswat adlı Filistinli bir lezbiyen örgütün daveti üzerine gittiği Filistin’deki gözlemlerini, Filistin-İsrail sorununun genel siyasi ve tarihsel bağlamı ile ilişki içinde değerlendirerek aktarıyor ve queer politikaların bu genel bağlam içinde nasıl şekillendiğini tartışıyor. Filistinli kimliği hedef alan İsrail hegemonyası ve “pembeleme” faaliyetleri karşısında Filistinli lezbiyen aktivizmin ne tür stratejilerle kendini var ettiğini tartışıyor.
Bu metin, Lena Meari’nin 5 Nisan 2012’de Columbia Üniversitesi Filistin Çalışmaları Merkezi tarafından düzenlenen “Filistin’deki Tutuklama Siyaseti ve Ötesi: Toplumsal Cinsiyet, Kırılganlık, Hapishane” başlıklı panel kapsamında yaptığı konuşmanın gözden geçirilmiş versiyonudur. Meari bu metinde, Filistin direnişinin aktörleri olan siyasi tutsakların, İsrail devletinin ve sömürgeci düzenin temsilcisi Shabak sorgucuları tarafından sorgulanması esnasındaki karşılaşma alanını ve bu sorgu-karşılaşmasının tarihsel ve politik dinamiklerini tartışıyor. Ayrıca, sorgucuların fiziksel ve psikolojik şiddet yöntemlerine karşı Filistinli tutsakların bir direniş stratejisi olarak ortaya koydukları sumud eylemini analiz ediyor.
Rela Mazali’nin 2011’de İbranice yayımlanan ve halen İngilizce baskısının yayıma hazırlandığı Home Archeology: Essay Tales adlı kitabının altıncı bölümünü Türkçe olarak sunuyoruz. Bu metin biyografi, anı, tanıklık, hikâye, makale gibi farklı türler arasında dolaşıyor. Bu metni okurken sadece farklı türlerle değil, farklı anlatıcı konumları, farklı anlam katmanlarıyla da karşılaşıyorsunuz. Dilin imkânlarını zorlayan yazar hem çağrışım zenginliğiyle okuru metnin anlam oluşturanı olmaya zorluyor hem de metni gözle okunmaktan ziyade duyulabilir, yüksek sesle okunabilir bir metne dönüştürüyor. Bu parçada ben/kadın anlatıcı yıllar önce insan hakları aktivisti olarak yine insan hakları aktivisti bir arkadaşıyla Tel Aviv’den işgal altındaki Filistin topraklarına gittiği bir yolculuğu anlatıyor. Bu somut yolculuk ben/kadın anlatıcının farklı düzlemlerde yaptığı soyut yolculukların çıkış noktasını oluşturuyor. Ben/kadın anlatıcının samimi, gerçekçi, dürüst, tedirgin, sorgulayıcı, empati geliştiren, vicdanlı, öznel ama son derece toplumsal, en önemlisi çok tanıdık öznelik konumu metni okurun eşlik edebileceği bir yolculuğa dönüştürüyor.
Bağdat Uluslararası Havaalanı’nın yanındaki aşırı kalabalık mülteci kampının taş yığını ve sefalet dolu yollarından geçtikten sonra, Filistin halk şarkıları geleneğinin yaşayan hazinesi Umm Muhammad ile olan görüşmeme yarım saat gecikmeli de olsa ulaştım.
Filistinli bir müzisyen ve aktivist olan Reem Kelani çok üreten, çok çalışan bir kadın… Derleme çalışmaları, atölyeleri, radyo programları, konserleri ve albümleri onun üretiminin somut örnekleri… Kendi topraklarından sürülen bir Filistinli ailenin çocuğu olarak Kuveyt’te doğan ve şimdi Londra’da yaşayan Reem’in hayatı Filistin kimliğinin tanınması, bir kadın şarkıcı olarak müzik sektöründe var olmak, bir diasporalı olarak Filistinlilerce kabul edilmek üzere yaptığı mücadelelerle geçiyor. Bu dosyada Reem Kelani’nin müzikal ve kültürel hafızasının, yaşadığı coğrafyanın çokkültürlülüğünden nasıl beslendiğini, kültürel kimlik konusundaki hassasiyetini ve diasporalı bir müzisyen olarak aktivizminin nasıl şekillendiğini okuyacaksınız.
Mirjam Hader Meerschwam, bu makaleyi kendisinden Gazze saldırısı ve İsrail-Filistin sorunu üzerine fikirlerini içeren bir yazı talep etmemiz üzerine kaleme almıştır. İsrailli feminist yazar bu yazıda İsrail’deki politik ve askeri gelişmeleri toplumun militer yapısı içinden anlamlandırmakta; üyesi olduğu New Profile örgütünün bu gelişmelerle ilgili yorum ve bakış açısını iletmektedir.
Yazar, İsrail’in militer ortamında ordunun ve askerlik görevinin “topluma bir katkı” olmadığını düşünmenin zorluğundan bahsetse de gün geçtikçe daha çok İsraillinin vicdani/ideolojik/ekonomik nedenlerle askeri görevin gerekliliğine inanmadığını belirtmektedir. Bir İsrailli olarak İsrail’in baskıcı politikalarına karşı durmayı içinde bulunulan kültürü eleştirel olarak algılayabilmeye bağlar ve “herkesin kendisi hakkında düşünmesi, masum olmayabileceğini öğrenmesi” gerektiğini vurgular.
Rela Mazali “Etnikleştirilmiş Silahlar ve İsrail’de Feminist Antimilitarizm” adlı makalesinde İsrail’de bir Yahudi olarak kendi gözlemlerinden ve deneyiminden yola çıkıp kendisinin de bir parçası olduğunu söylediği egemenliği sorguluyor. Yahudilik kimliğinin nasıl karmaşık ve çelişkili süreçler içinde kurulduğunu ve militarizmin nasıl bu kimliğin kurucu unsurlarından biri olduğunu gözler önüne seriyor. Tüm bunları yaparken ise okurla gerçekten ve herkes için özgür bir dünya kurmanın yollarını ve kendi feminist antimilitarist bakışını paylaşıyor.