Çevre ile ilgili problemler hem küresel hem de yerel olarak gündemimize girmiş durumda. Küresel bağlamda iklim değişikliği meselesi, yerel bağlamda ise yükselen ekoloji mücadeleleri Türkiyeliler için çevre meselesini ikincil bir gündem olmaktan çoktan çıkardı. Kentlerdeki beklenmedik hava olayları ve su sıkıntısı iklim değişikliği meselesini gündelik karşılaşmaların en popüler sohbet konularından biri hâline getirirken, daha fazla büyüme şiarıyla derelerin HES yapımı için özel sektöre verilmesi, santraller için ağaçlık alanların yok edilmesi, kentlerde bir elin parmaklarını geçmeyen yeşil alanların betonlaştırılması karşısında verilen mücadeleler de ekoloji mücadelesini önemli bir vatandaşlık pratiğine dönüştürdü. Kalabalık, gürültülü, bol trafikli kentler artık sürdürülebilir olmaktan çıkarken daha yaşanabilir tabiatlar için fikir yürütmenin zamanı geldi. Anna Tsing tabiatla insan arasında bazen yaratıcılık, bazen de yıkıcılık barındıran etkileşimleri inceleyen antropologlardan biri. Tsing, çalışmalarında tabiatın nasıl kurulduğuna ve temsil edildiğine, üzerinde kimler tarafından hak talep edildiğine dair eleştirel incelemelerde bulunuyor. Feminist Yaklaşımlar olarak Tsing’in Endonezya’daki yağmur ormanlarını incelediği Friction adlı kitabını tartıştık ve kendisiyle bu kitapta kullandığı temel kavramlarla ilgili bir söyleşi yaptık. Söyleşinin ilerleyen safhalarında ise hem sedir mantarı üzerine yazdığı son kitabından hem de Aarhus Üniversitesi’nde "Living in the Anthropocene: Discovering the Potential of Unintended Design on Anthropogenic Landscapes" (Antroposen’de Yaşamak: İnsan Kaynaklı Tabiatlarda Öngörülmemiş Tasarımların Potansiyelini Keşfetmek) ismiyle başlattığı programdan konuştuk. Çalışmalarını yaparken feminist kuramdan da faydalanan Tsing’le feminist çalışma ile kadın çalışmasının ayrıştığı ve kesiştiği noktalar üzerine de fikir yürüttük.
Devamını Okuyun