Bağdat Uluslararası Havaalanı’nın yanındaki aşırı kalabalık mülteci kampının taş yığını ve sefalet dolu yollarından geçtikten sonra, Filistin halk şarkıları geleneğinin yaşayan hazinesi Umm Muhammad ile olan görüşmeme yarım saat gecikmeli de olsa ulaştım.
Filistinli bir müzisyen ve aktivist olan Reem Kelani çok üreten, çok çalışan bir kadın… Derleme çalışmaları, atölyeleri, radyo programları, konserleri ve albümleri onun üretiminin somut örnekleri… Kendi topraklarından sürülen bir Filistinli ailenin çocuğu olarak Kuveyt’te doğan ve şimdi Londra’da yaşayan Reem’in hayatı Filistin kimliğinin tanınması, bir kadın şarkıcı olarak müzik sektöründe var olmak, bir diasporalı olarak Filistinlilerce kabul edilmek üzere yaptığı mücadelelerle geçiyor. Bu dosyada Reem Kelani’nin müzikal ve kültürel hafızasının, yaşadığı coğrafyanın çokkültürlülüğünden nasıl beslendiğini, kültürel kimlik konusundaki hassasiyetini ve diasporalı bir müzisyen olarak aktivizminin nasıl şekillendiğini okuyacaksınız.
Yazıda, Türkiye’de popüler müzikte ‘kadın’ müzisyen olma durumu ele alınıyor ve aslen cinsiyetçi algıların ve müdahalelerin kadınların bu alandaki varoluş biçimlerine getirdiği sınırlar üzerinde duruluyor. Kadın enstrüman icracılarının erkeklere oranla çok daha az oluşunun nedenleri, kadın grubu oluşumları, kadın müzisyenlerin sadece kadınların icracı olduğu müzik gruplarında çalmayı tercih etmeleri, bu çalışma kapsamında yapılan görüşmelerde öne çıkan tartışma noktalarını oluşturuyor. Bunun yanı sıra, şarkıların ve video kliplerin analizleri doğrultusunda, kadın müzisyenlerin toplumsal cinsiyet kalıplarının dışına çıktıklarında ya da ataerkil normları ve davranış biçimlerini sorguladıklarında karşılaştıkları sansür ve yasaklamalara dikkat çekiliyor.
Anadolu ve çevresindeki "kadınların müziği", çoğunlukla vokal kullanımına dayanır. Fakat Anadolu ve çevresinde kadınların müzik gelenekleri içinde kökenleri antik çağlara dayanan bir başka gelenek daha varlığını sürdürmektedir: tef/daire çalımı. Bu makalede tefçi kadınların müzikal pratikleri, bu pratiklerin kadınların yaşam döngüleri içindeki yeri, geleneğin nasıl aktarıldığı ve değişimlerden nasıl etkilendiği anlatılıyor. Çalışma İstanbul, İnegöl, Akşehir ve Ilgın'daki tefçi-darbukacı kadınlarla ve yine bu bölgelerde yaşayan yaşlı kadınlarla yapılan görüşmelere dayanıyor.
Şirin Özgün ve Ülker Uncu bu yazıda Feminist Kadın Çevresi'nden kadın sanatçıların '90’ların başından beri edindikleri dans-müzik gösterisi deneyimlerini paylaşıyor. Bu deneyim sahne sanatları alanında çalışan kadınların önce içinde bulundukları alanları sorguladıkları, sonra bu sorgulamayı eleştirelliği de içinde barındıran feminist bir dayanışma içinde hayata geçirdikleri bir süreci kapsıyor. Yazarlar gösterilerin her aşamasında neden sadece kadınların yer aldığına ve sergilemelerin neden sadece kadınlara açık olduğuna dair tartışmalarını; zaman içinde feminist antropolojiyle tanışmalarını ve yöntemlerini uygulamalarını; bu araştırmalar sırasında bir araya geldikleri kadınların anlatılarından çıkan temel vurgu noktalarını aktarıyor.