Yaşar Nezihe Bükülmez, 1880-1971 yılları arasında yaşamış; döneminin sosyal meselelerini yazdığı şiirlerinde hayat hikâyesinin izlerini de sürebildiğimiz, çok yazmış, çok üretmiş bir şairedir. Kendi kendine okula gitmiş, yalnız başına büyümüş, aşkının, kötü giden evliliklerinin, boşanmalarının, çocuk büyütmenin, her şeyin üstesinden tek başına gelmiş; zaman zaman yorulmuş, pes etmeyi düşünmüş ama yazarak hayatta kalmayı başarmış, güçlü bir ses, güçlü bir kalemdir.
Şair ilk kitabı Rüzgâr Dolu Konaklar’da,
Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar
Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa… diye anlatıyordu kadınları
O ilk kitaptan bugüne uzun zaman geçti, başka kitaplar, başka şiirler ve o başka şiirlerden başka kadınlar geçti.
Tanrı Görmesin Harflerimi, Onun Çölünde, Ayın Büyüttüğü Oğullar kitaplarında, çocuk, tanrıça, eş, şair, anne, ölüm, kız, kız kardeş ve tanrının duvarında bir harf oldu kadınlar.
Hangi surette olursa olsunlar, o kadınlar hem bu andan ve bu yerden seslenen, hem de çok uzak bir başlangıçtan bilgece fısıldayan kadınlardı.
Geçtiğimiz günlerde son kitabı İbrahim’in Beni Terketmesi gelince, Hacer’den bir sesleniş aradık dizelerde. Duyduğumuz dinsel olmaktan uzak bir ayinin ritmi oldu, aracısız bir hac, kendine ait bir miraç…
…
Gece bir sesin çağırdığı kadın
Göğe çekilmek için yürüdüğünde
Onu ezecek olan dişleridir zamanın
Onu ezecek olan duanın ve tapınmanın
Yaklaştırdığı Tanrıdır
…
Bejan Matur’la şiir, kadın, dil ve militarizm üzerine konuştuk.
Kapılar çalınırdı ve kadınlar açarlardı kapıları geçip giderdi hayat hergün tozu alınarak ve parlatılarak Onlar ki büyük bir aşkın özlemini duyarlardı seyretmek için kendi güzelliklerini çağların ardından bir tablo gibi…