Samar Yazbek'in Çapraz Ateşte Bir Kadın: Suriye Devrim Günlükleri (A Woman in the Crossfire: Diaries of the Syrian Revolution) (2012) ve Ahdaf Soueif'in Kahire: Benim Şehrim, Bizim Devrimimiz (Cairo: My City, Our Revolution) (2012) adlı kitapları Suriye'deki ve Mısır’daki savaşa ve yıkıma ilk elden tanıklık eden güncelerdir. Hem Yazbek hem de Soueif meydanlarda ve sokaklarda zulme karşı direnenlerin öznel hikâyelerini kamusal olanla birleştirerek çokkatmanlı bir tanıklık ortaya koyar, devrimi ve direnişi yeniden tanımlar. Deniz Gündoğan "Mısır Devrimi'nden Çapraz Ateş Altındaki Kadına: Savaş ve Zulüm Karşısında Etik Tanıklığın Olanağı" adlı makalesinde bu iki günceye odaklanarak “edebiyat felakete tanıklık edebilir mi?” ve “tanıklığın feminist etik zemini oluşturulabilir mi?” sorularını irdeliyor.
Suriye’deki halk isyanlarının şiddetle bastırılması ve ülkenin bir iç savaşa çekilmesiyle birlikte milyonlarca Suriyelinin savaştan kaçarak sığınmak zorunda kaldığı ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye nüfusunun yeni bileşenleri olan Suriyeli sığınmacılar, savaşın yarattığı tahribatla birlikte Türkiye’de kendileri üzerinden kâr elde etmeye çalışan kesimlerle karşı karşıya kalıyor. Esra Aşan’ın kaleme aldığı, "Birlikte Yaşam"a Suriyeli Sığınmacılar Dahil mi?” adlı yazı savaş mağdurlarının Türkiye toplumunda maruz kaldığı ayrımcılıklara ve savaş karşısında geliştirilen toplumsal körlüğe dair örnekler sunuyor. Uluslararası güçlerin, Türkiye devletinin ve Türkiye’deki toplumsal muhalefetin sorumluluklarını tartışmaya açıyor.
Suriye iç savaşının yarattığı yıkım ve tahribat Türkiye’deki yaşamın da önemli bir parçası. Çünkü savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyelinin yaşadığı ülkelerden biri de Türkiye. Devletin resmi kampları, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde belediyelerin açtığı kamplar Suriyeli, Şengalli, Kobaneli savaş mağdurlarına tesis edildi. Kamplarda kalamayan insanlar ise Türkiye’nin pek çok iline dağılmış durumda. Savaşın neden olduğu tahribat, psikolojik yıkım ve yoksulluk karşısında geliştirilen dayanışmanın güçlenmesi ve sürdürülebilirliği göçmenlerin hayatlarına devam edebilmeleri için oldukça önemli bir yerde duruyor. Araştırmacı, yazar Nurcan Baysal, göçmenler üzerindeki savaşın etkilerini hafifletmek için mücadele eden aktivistlerden biri. Ağırlıklı olarak Diyarbakır ve Urfa’daki belediyenin açtığı kamplarda çalışma yürüten Nurcan Baysal ile Türkiye’deki Ezidi ve Kobanêli göçmenlerin durumu, yaşam koşulları üzerine bir söyleşi yaptık. Bu söyleşide Nurcan Baysal, savaş mağdurlarının yaşamlarına devam edebilmeleri için toplumsal dayanışmanın gerekliliğinin altını çiziyor ve Türkiye’de sivil toplumun ve resmi kurumların geliştirdiği politikaları eleştirel bir gözle değerlendiriyor.